ZEHİR

220 22 32
                                    

Telefonda süren saçma ve anlamsız konuşmayı hâlâ hazmetmeye çalışıyorum. Bana dolaylı yoldan öleceksin dedi, Yibo'yu öldürecek dedi. Kim,neden onu öldürmek istiyor?

Kafamı kurcalayan soruları ve beynimi kemiren korkuları dış kapının anahtar sesi bozdu. Yibo'nun gelmesine sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Ondan bazı şeyler saklıyorum,mesela Cho Hee'nin cesedinin üzerinde bulunan çiçeklerin içinden çikan kolye ve az önceki telfon görüşmesi... Bu iş uzamaya başladı ama sanırım bir süre daha Yibo'yu gözlemlemem gerekiyor,bir şeyler sakladığı belli oluyor.

Yanıma gelip bana ufak bir gülümseme verdi ve yanağımdan öptü. Bende ona gülümsedim.

Yibo
-Nasılsın?

Zhan
-İyiyim

Yibo
-Cho Hee'nin cesedini gömdüler. Başın sağolsun.

Zhan
-Üzerinden bişey çıkmadı mı?

Soğukkanlı bir şekilde sorduğum için anlamsız bakışlarla dönüp bana baktı.

Yibo
-Çiçek nereden geldi?

Zhan
-Bilmiyorum. Ben geldiğimde oradaydı.

Yibo
-İçine baktın mı? Yani herhangi bir not ya da ne biliyim başka bişey yok muydu?

Söyleyip söylememek konusunda kararsız kalmıştım ama bir süre daha saklayacağım bu durumu.

Zhan
-Hayır...

Yibo
-Bu arada eee şey...

Zhan
-Ne?

Yibo
-Bugün bi cinayet vakası daha oldu yani parçalanmış bir vücut değil,küvette boğulmuş bir ceset bulduk

Cho Hee'nin sevgilisinden bahsediyordu büyük ihtimall

Zhan
-Bunun benimle ilgisi ne?

Yibo
-Evde Cho Hee'nin fotoğrafları vardı. Sevgilisi de ölmüş. Başın sağolsun

Soğukkanlılığımı korumaya çalışarak yüzüne baktım. Gözlerim yine dolmaya başlayınca kafasını biraz yana yatırıp 'yapma lütfen' der gibi baktı. Kendimi toparlamaya çalılştım. Akan gözlerimi silip kararlılıkla yüzüne baktım.

Zhan
-Bana söz verdin.

Yibo
-Söz,onu bulacağım. Ağlama lütfen kızıyorum.

Kafamı tamam dercesine sallayıp önüme döndüm. O balkondan dışarı bakıp elindeki viskiyi yudumlarken bende uzakşara daldım.

Her an yanımda olan ve beni asla yalnız bırakmayan Cho Hee gitti. Hem de öldürüldü, üstelik neden öldürüldüğünü bilmiyorum. Kendimi aptal gibi hissettim o an. Ona sahip çıkamadığım için kendime çok kızgındım. Başka bir konu ise Yibo'nun kolyeden ve telefon konuşmasından haberi yok. Aslında onu uyarmam gerekiyor bu konuda çünkü her kimse Yibo'yu öldürmek istiyor. O telefon konuşmasında kadının bana ne dediği beynimde yankılanıp duruyordu.

--Sevgilinle bol vakit geçir son zamanların olabilir.

Tekrar Yibo'ya döndüm. Düşünceli görünüyordu.

Zhan
-Yibo...hey.

Beni duymadığı için kalkıp ona arkadan sarıldım. Belki onu uzun zamandır tanımıyorum ama şimdi bu kadar alışmışken bırakmam mümkün değildi.

Önce irkildi sonra da yavaşça bana döndü. Gözlerimin içine bakiyordu ve aynı zamanda gülümsemeye başladı.

Yibo
-Zhan...

Zhan
-Efendim.

Yibo
-Adını unutmamak için tekrar takrar söylemek istiyorum.

Aptal aşıklar gibi gülümsedim ona. Salak çocuk nasıl aynı anda hem bu kadar sert hem bu kadar tatlı olabilir.Dışardan gören birinin ondan korktuğuna eminim. Kaba vücudu ve sert bakışları korkutmak için yeterliydi.

Yibo
-Zhan...Zhan...Zhan...Zhan

Elindeki viski bardağını yandaki sehpanın üzerine bıraktı. Kafasını kafama dayadı, anlımdan öptü beni. Tekrar kafasını kafama yasladı ve öylece bir süre bekledi.

Benden yüzünü uzaklaştırmadan dudaklarımı öpmeye başladı.

Yibo
-Zhan...sana ihtiyacım var.

Onu ilk defa bu kadar duygusal görmüştüm. Belimden tutup beni iyice kendine çekti ve dudaklarımı tekrar öpmeye başladı. Her zamanki öpme şekli değildi bu seferki. Narin ve canımı yakmadan hafif, ıslak öpücükler bırakıyordu. Ona eşlik ediyordum. Viski ve içkiyi sevmem ama onun dudaklarındaki viski tadı muhteşem haz veriyordu bana.

Dudaklarımız ayrıldığında başını boynuma gömdü ve oraya da ufak bir öpücük bıraktı.

Yibo
-Kokunla uyumama izin verir misin?
~

KARANLIK (YİZHAN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin