Silah sesinden sonra her yer çok sessizleşti. Yibo artık ellerimi tutmuyordu,ellerini hissedemiyordum. Gözlerimi yavaşça açmaya karar verdim ama ağlamamı durduramamıştım. Özellikle Yibo' nun ölmüş olma ihtimali beni paramparça ediyordu.
Cesaretimi toparlayıp gözlerimi yavaşça açtım ve kafamı korkarak, yavaşça aynaya çevirdim.
Yerde yatan kişinin Lan Chang olduğunu görmemle rahatladım desem yalan söylemiş olmam. Yibo sadece Lan Chang'in cesedine bakıyordu. Ona seslendim fakat cevap alamamıştım. Bu sefer ellerimle ellerini tutmayı denedim ama bunu yapmama izin vermedi, dokunduğum anda ellerini geri çekti ve yumruk yaptı. Elleri buz gibiydi, onun için endişelenmiştim.
Bir kaç kere daha ona seslenmiştim ama duymadı beni.
Silah sesinden dolayı buraya adamlar gelir sanmıştım ama düşündüğüm gibi olmadı, kimse gelmedi. Konuşma sesi ya da başka herhangi bir ses gelmiyordu.
Ellerimi çözmeyi denedim ne kadar uğraşsamda ipleri çözmeyi başaramadım. Bu sefer ellerimi hâlâ şaşkınlıkla Lan Chang'in cesedine bakan Yibo'nun ellerine uzattım ve büyük bir güçlükle ipleri çözmeye çalıştım. Uzun uğraşlarımın sonucu ipi çözmüştüm ama çözer çözmez Yibo'nun elleri yanlarına doğru düştü ve hareket etmedi. Ona aynadan baktığımda gözlerinden akan yaşları gördüm. Ağlıyordu.
Zhan
–Yibo...yibo...yiboKısa aralıklarla ona seslenmeyi sürdürdüm ama bana cevap vermemekte ısrarcıydı. Bu sefer yüksek sesle ve uzatarak bağırdım.
Zhan
–YİBOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOO...Bu sefer kafasını yavaşça bana çevirdi aynadan ona baktığımda dudaklarını büzmüş ağlıyordu.
Zhan
–Yibo, hadi ellerimi çöz gidelim buradan hadiYibo yüzüme bakmaya devam etti artık sabrım kalmamıştı bu yüzden ona bağırarak emir verir gibi konuşmak zorunda kaldım.
Zhan
–YİBO SALAK SALAK YÜZÜME BAKMAYI VE AĞLAMAYI KES. ELLERİMİ ÇÖZ SİKTİRİP GİDELİM BURADAN HADİ! DEDİĞİMİ YAP!!Yibo acilen göz yaşlarını sildi ellerimi çözmeye başladı. İpler tamamen çözüldüğünde hızla ayağa kalkıp ona sarıldım.
Zhan
–Çıkalım mı buradan, çıkalım değil mi?Küçük bir çocuk gibi yüzü boynuma gömülüyken kafasını salladı.
Geri çekilip ona baktım ağlayışı canımı yaksada soğukkanlı olmaya çalıştım ve Lan Chang'in kendini vurduğu silahı yere eğilip aldım.
Yibo çok korkmuştu. Onu burdan çıkarmalıydım ama daha silah tutmayı bile bilmiyordum nasıl yapacaktım ki?
Yibo'ya doğru yöneldim ve hiç beklemeden dudaklarına bir öpücük kondurdum.
Zhan
–Burdan birlikte çıkalım ve sonra sen ne istersen onu yapalım olur mu?Cevabını beklemeden elinden tutup kapıya doğru çekiştirdim. Önce kulağımı kapıya dayadım ve dışarıyı dinledim. Ses gelmiyordu. Yavaşça kapıyı açtım, görünürde kimse yoktu ama yineden silahı elimde sıkıca tutup dışarıya doğru doğrulttum.
Yavaş adımlarla dışarıya çıktım. Bahçeye kadar ilerlerken kimseyi göremedim ama bahçede ki masalarda uyuklayan adamları gördüğümde durdum. Hepsi birer sandalyede uyuyordu. Sessizce çıkıp gitmeyi planlıyordum ama öyle olmadı. Bahçeye doğru biraz daha adım attığımda arkası dönük bir biçimde oturan adamı gördüm, Yibo'nun babası...
Arkama baktığımda o artık ağlamıyordu ve babasını o da görmüştü, elimdeki silahı hızlıca alıp ona doğru koşturmaya başladı bir yandan da küfür ediyordu. Koşarak sandalyenin karşısına geçti ama silah patlamadı. Öylece bekledi sonra yavaşça elini aşağı indirdi ve silahı elinden bıraktı. Neler olduğunu anlamak için adamları uyandırmamaya özen göstererek oraya ilerledim.
Tam sandalyenin karşısına geçtiğimde adamın ağzının kenarında duran beyaz köpük ve gözlerinin açık olmasıyla irkilip bir adım geri gittim. Yibo öylece karşısında duruyordu. Elimi boynuna götürüp nabzını kontrol ettim ama atmıyordu. Gözlerimi arkadaki sandalyelerde duran adamlara çevirdim ve karınlarını kontrol ettim fakat onlarda nefes almıyordu. Emin olmak için yaklaşıp nabızlarını tek tek kontrol ettim, hepsi ölmüştü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK (YİZHAN)
FanfictionBir doktorun ve bir polisin iki valiz dolusu ceset parçaları sayesinde bir araya gelmesiyle oldu olanlar...