Emily'nin bu itirafından sonra, her şey bir rüyaymış gibi geldi. Kafamı çarptım diye böyle bir rüya görüyor olmalıydım. Şaşkın bir şekilde Emily'ye bakıyordum. Gözlerinin parıltısından anlaşılıyordu. Doğruyu söylüyordu. O an, kalbim öyle hızlı atıyordu ki, titremeye başladım. Kalkmama yardım ettiler, sırtımı bir ağaca yasladım. Diğerleri daha sonra konuşabileceğimizi, şuan bizi yanlız bırakmak istediklerini söylediler ve uzaklaştılar. Emily ile tek kalmıştım. Yanıma oturdu. Biraz, sessizce oturduk. İkimiz de utanıyorduk. Utansam mı? Emily'yi kurtardım diye rahatlasam mı? Bilemedim. Daha fazla dayanamadım ve sessizliği bozmaya karar verdim.
"Emily."
"Efendi-"
Tam bana baktığı sırada ona sıkıca sarıldım. Kalbinin atışını hissedebiliyordum. O da bana sıkıca sarıldı. Göz yaşlarıma hakim olamadım...
"Senin için çok endişelenmiştim, iyi olmana çok seviniyorum!"
"Seni tanıdığım için çok mutluyum!"
Biraz daha sarıldıktan sonra, hiçbir ağrı falan kalmamıştı. Çok hoş hissediyordum. Eminim o da böyle hissediyordur.
Diğerlerimin geldiğini görüp, ayağa kalkmaya çalıştım. Kalkmayı başardım. Fujironun adamları yaklaşıyordu. Saldırgan bir tavır sergilememişlerdi. Amaçları bu olsaydı zaten bizi çoktan öldürmüşlerdi.
"Sen, Alvin olmalısın. Ben Ares bu da Kelvin."
"Ne için bizi öldürme girişiminde bulunmadınız?"
"Senin sayende patronumuzun iki yüzlü alçağın teki olduğunu anladık."
"Benim sayemde mi?"
"Evet, kayaları üzerimize yıktıktan sonra öldüğümüzü düşünmemişsindir umarım. Kapıdaki arkadaşlarına saldıracaktık ama içeriden Fujiro alçağının konuşmalarını duyduk. Arkadaşların bize söylediği her şeyi anlattılar. Bir piyon olmaktansa yönümü değişirim daha iyi."
"Yönünü değişmek derken, artık düşmanımız olmayacaksınız anladığım kadarıyla?"
"Aynen, izlediğimiz yolun doğru yol olmadığını düşünüyorum. Fujiro bizi ölüme sürükler. Tüm bu günahlarımızın cezasını çekmeye hazırız. Günahlarımızı temizledikten sonra, gücümüzü doğru yolumuzu bulmak için kullanacağız."
"Düşmanımız olmamanıza sevindim. "Güç" derken, sizin de Enerjiden haberdar olduğu anlamına geliyor, değil mi?"
"Anlamana sevindim. Kristal enerjisini kullanıyoruz. Ben Ares, Turuncu kristalin bahşettiği Ateş elementini kullanıyorum."
"Ben Kelvin, Açık Mavi kristalin bahşettiği Elektrik elementini kullanıyorum. Fujiroyu bozguna uğrattığına göre, Beyaz kristalin bahşettiği Rüzgar elementini kullanıyorsun. Siyah kristali yenebilen, sadece Beyaz kristaldir."
"Bana biraz Fujiroyu anlatır mısınız?"
"Kendisi pisliğin tekidir. Kimsenin canını umursamaz, kimseye merhamet etmez, dostlarına önem verir. Yani önem verir sanardık. Güce açtır. Kibirli ve egoludur."
"Neden onunla birlikte olmayı seçtiniz? Böyle kötü biriyse, neden?"
"Sana hayat hikayelerimizi anlatmamıza ne dersin?"
"Dinlemek isterim."
"Başlıyorum o halde. Ben Ares, daha küçük bir çocukken, ateşle oynamayı severdim. Ailem hep elimden alırdı, yaralanmamdan korkarlardı. Bi keresinde neredeyse, kendimi yakıyordum. O karanlık gün bizim de kapımıza geldi. Babamı savaş için götürdüler. Aylar sonra ölüm haberi evimize ulaştı. Annemle ben yıkılmıştık. Artık o aramızda değildi. Ülkenin aptalca seferleri yüzünden... Bunlar olurken 7 yaşımdaydım. Bundan 2 yıl sonra, annem hastalandı. Ona bakmak için hırsızlık yapmaya başladım. Çünkü eve para ve yiyecek getiren bir Babam yoktu. Annem için hep çaldım. Ne bulursam... Bir gün yakınlardaki bir köye, bir doktor geldi. Bunu duyar duymaz oraya koştum. Doktoru aradım-aradım. Sonunda buldum. İlk başta gelmek istemedi. Zorlukla ikna etmeyi başardım. Onu evimize getirdim. Annemi iyileştirirse ona bir gün borcumu ödeyeceğime dair söz vermiştim. Birkaç ilaç verdi ve bir iğne ile birkaç güne düzeleceğini söyledi. Fakat, birkaç gün sonra Annem daha kötü oldu. O doktoru aradım ama çoktan gitmişti. Bir gün daha geçti, Annem ayağa kalkabilmişti. O an çok sevinmiştim. Sevincimin kursağımda kalacağını bilmiyordum. Doktorun anneme verdiği ilaçlar, onun kalbini çürütüyormuş. O günün gecesi, Annem, anlımdan son kez öptü ve bu dünyaya gözlerini yumdu... Saatlerce ağladım. Her yeri bir-birine kattım. O doktor... O Ülke... Hepsini ödeyecekti! Babamı ve annemi benden aldılar. Kimsesiz bir yetim olarak yaşamaya çalışıyordum. Yıllar sonra, Düşman Ülke tarafından büyük bir sefer düzenlendi. Her yeri yakıp yağmalarken, köyde o doktoru gördüm. Saklanmaya çalışıyordu. Onu yakaladım ve bıçaklayarak öldürdüm. Ailem elimin kana bulaştırmamam için çok iyi yetiştirmişti. Fakat, artık onlar yanımda değildi. Öfkem durmamıştı. Beni gören köylüler bana saldırmaya kalktı. Hepsini bıçakladım. Bir katil olmuştum. Üzgünüm Anne... Üzgünüm Baba... Artık eski ben değildim. Kaçarken, düşman ülkenin askerleri tarafından yakalandım. Beni zincire vurdular. Korkunç bir hafta geçirdikten sonra, Fujiro o ordunun tamamını katletti. Beni zincirlerimden azad etmişti. Bana elini uzattı. Onunla birlikte oradan kaçtım. Bana Turuncu kristali verdi. Bu sayede, Aleve hükmedebiliyordum. Onunla uzun yıllar geçirdim. Daha sonra, Kelvin geldi. Benden önce gelenlerle birlikte, Kara Fırtına birliğinin bir parçası olduk. Birliğin amacının ne olduğunu söylediğimde, sadece "Bu güce sahip olanların bulunduğu bir birlik." diye cevap verdi. Düşmanlarımızı öldürürken, hiç tereddüt etmezdim. İş masumlara gelince, asla masumları öldüremedim. Üstlerimden daha güçlü olsam bile, onlar gibi katliam yapmazdım. Bana korkak olduğumu söylediklerinde hepsinin ağzının payını verirdim. Kelvin ile birlikte takılırdım. Diğerleri gibi değildi, beni anlayan tek kişidir Kelvin... Benim hayat hikayem bu kadar Alvin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alvin'in Macerası
Adventure[Bir süreliğine rafa kaldırdım] Kurgusal bir evrende geçen "Alvin'in Macerası" isimli hikayenin, baş karakteri olan Alvin Flores'in başına gelen, bir takım kötü olaylardan sonra, intikam arayışı için yola çıkar. Fakat bu yolda yeni amaçlar edinir, y...