sept, VII

1.1K 152 35
                                        

han jisung

titreyen ellerimi durdurmaya çalıştım arkamda birleştirerek. yarışın bugün olacağını biliyordum evet, ancak bu kadar stresleneceğimi hiçbir zaman düşünmemiştim. dün gece bacağım yüzünden uyuyamamış, şimdiyse babamın başımdaki konuşmalarını dinliyordum.

gerçekten sıkı çalışmıştım ama emin değildim. bacağımın ağrısı beni artık engellemeye başlamıştı ve stresle birleşince damarlarımda resmen stres topu dolaşıyordu.

"kulvarı taklayla döndükten sonra dolphinle devam et. kelebek yapma, direkt düz yüz. tamam mı?"

ben dediğini doğru düzgün kavrayamasam da, kafamı salladım babamın dediğine. deli gibi terliyor ve titriyordum ancak dibimde duran babam bile bunu farketmiyordu. gerçi o hiçbir zaman beni farketmiyordu da, neyse.

elimle kendime yelpaze yaptım ve bir süre bekledim. diğer yarışmacılar koçlarıyla beraber yerlerini alırken, koç jin'le gülümseyerek sohbet eden minho'ya baktım. çok güzeldi ilişkileri, baba oğul gibilerdi. bunu demiş miydim hatırlamıyorum ancak deli gibi kıskanıyordum işte.

minho'nun gözü bana kayıp gülümsemesi silinirken, aceleyle çevirdim kafamı. böyle durumlarda fazla stresli olduğum için ne yapacağımı kestiremiyor, aceleyle yapıyordum her şeyi.

tekrar ona döndüğümde, konuşan koç jin'e rağmen bacağımdaki bandaja bakıyordu. pişmanlık ve sinir beraberdi gözlerinde ancak diyemiyordum bir şey. hala kendini suçladığından emindim ama belli etmiyordu işte.

minho'yu boşverip, önüme döndüm. ne titremem, ne ağrım, ne de terlemem bitiyordu. iğrenç hissediyordum ve az sonra başlayacak yarışa kadar geçmesini istiyordum.

bir süre sonra diğer dört yarışmacı da yerlerini aldı. ben zorla derin nefesler alıp veriyor, sakin kalmaya çalışıyordum. başlayacaktı ve bitecekti, dakikalar sürecekti ve sonrasında kardeşime sarılarak uyuyabilecektim. değil mi?

verilen sesle buluşturdum bedenimi suyla. oldukça ileri atlamamla gaza geldim ve suyun verdiği rahatlama hissiyle kulaçlarımı atmaya başladım. ilk dolphinle başlamanın da verdiği rahatlık vardı bir de tabii.

evet bedenim hâlâ titriyordu, deli gibi endişe duyuyordum kaybetmekten. aslında kaybetmekten değil de, babamdan korkuyordum. biliyordum bunu, ancak yine de kabul etmek istemiyordum.

ilk turu taklayla bitirdikten sonra, son tura geçmiştim, yanımdaki bedenlere bakamıyordum bile çünkü baloncuklar her yeri kaplamıştı.

yapılan tezahüratlar, kulağımı çınlatmaya başlamıştı bile. kimse jisung demiyordu ancak diğerlerinin adını söyleyen o kadar çok kişi vardı ki. garip geliyordu aslında.

minho'nun kulvarına baktığımda, sadece birkaç santim önümde olduğunu farkettim. son turdaydık ve dönüş turundaydık, eğer geçemezsem kaybedecektim ve olacakları tahmin etmek istemiyordum bile.

bacağıma aniden saplanan derin ağrı, birkaç saniye durmama neden olmuş ve minho'nun benim önüme daha çok geçmesini sağlamıştı. sikeyim, dedim. kazanmam gerekiyordu, kazanmazsam babamın üstümdeki baskısı daha çok artacaktı ve bacağım yüzünden artık katılamadığım antrenmanları yüzüme çarpacaktı hep. ancak elimi soğuk mermerde bulunca, yarışın bittiğini anlamıştım.

bitmişti.

arkamı döndüm ve endişeyle skora baktım. 2- han jisung.

minho'ya kazanması için şans vermiştim resmen. o birkaç saniyede bir metreden fazla önüme geçmiş olmalıydı yoksa asla başka türlü kazanamazdı.

despair ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin