lee minho
lucas'ın dediğine kıkırdarken, omzuma attığı kolundan ayrıldım ve "akşam görüşürüz o zaman." dedim.
"görüşürüz." diyerek yanımdan ayrılan lucas'a el salladım ve soyunma odasının kapısını açtım.
gördüğüm beden, anlık duraksamamı sağlarken, o da sesi duymuş olacak ki bana döndü. cansız bakışları bedenimi bulurken, tişörtünü giymek üzere olan jisung'tan bakışlarımı kaçırdım.
gözüm vücuduna takıldığında, istemsiz şok oldum. daha önce vücuduna bu kadar dikkatli bakmamıştım ve bu kadar iyi olmasını kesinlikle beklemiyordum. beli çok güzeldi ve omuzları çok genişti. niye bilmiyorum ancak etkileyiciydi.
"ilk defa görmedin minho." jisung'un boğuk sesi kulaklarımı doldurduğunda, yutkundum. ona geri döndüğümde, tişörtünü çoktan giymiş, çantasını hazırlıyordu. ince beli arkadan yansıyan güneş yüzünden tişörtünden belli olurken, kafamı sağa sola salladım.
"üstüne alınma."
nefes vererek güldüğünde, inanmadığını anlamıştım. "gülme, sinirlerimi bozuyorsun."
jisung gülümsemesini söndürürken, omzunu silkeledi. gülmemesini söylerken ciddi bile değildim aslında.
çantasını koluna takıp kapıya doğru ilerlerken, "dur." dedim. kafasını ne var anlamında salladığında, gözlerine baktım.
"lucas," dedim.
madem jisung'u görmüştüm, bu şansı kaçırmamalıydım. "ne probleminiz var?"
jisung'un derin nefesini verdiğini duydum. kendime küfredecektim ancak ona bakmadan duramıyordum. bir şekilde konuşmayı açmıştım ve gururlu hissediyordum.
"boşversene minho." dedi. ben ona bakarken, dudaklarını araladı yeniden.
"bugün bize gel."
"ne?" dedim garipserken. ne alakaydı ki şimdi?
"istemiyor muydun?" dedi tek kaşını kaldırırken. ben sanki dilimi yutmuş gibi hissederken, kafamı salladım onaylarcasına. son olaylar falan olunca kabul etmek istemiştim. fazla kaba davranmıştım.
"peki, gelirim. kaçta geleyim?"
"akşam gel işte, farketmez."
kafamı boşaltmak için duşa adımlarken, aklımın boşalması için ne savaşlar verdiğim tahmin bile edilemezdi.
༄
han jisung
bunu neden yaptığımı bilmiyordum.
sadece onu evime çağırmıştım ve şimdi de bunun stresini yaşıyordum. wooyoungları da çağıracaktım ancak sonrasında onların işleri olduğunu öğrenmiş, yalnız başıma minho'yla kalacağımı anlamıştım.
hayır, minho benim arkadaşım bile değildi. çağırmam çok saçmaydı. minho belki de beni sevmiyordu bile.
kapı zili kulağıma ulaştığında, ne yapacağımı bilemeyip elim ayağım birbirine girdi. beklettiğimi düşündüğümde yavaş ve sakin olmaya özen göstererek açtım kapıyı. koyu gri pantolonu, koyu yeşil sweati ve converseleriyle kapıda bekliyordu.
kabul etmeliyim fazla çekiciydi, çok fazla. okul forması ve mayo dışında farklı bir şey giyince bu kadar çekici olacağını düşünememiştim. o girerken, telefonunu cebine koydu. "hoşgeldin." dedim. çok garip hissettiriyordu her şey, o kadar garip hissettiriyordu ki.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
despair ✓
Fiksi Penggemarhan jisung & lee minho -feelings pool kaç senedir yoktum burada. bunca senedir ne adını anmıştım, ne de düşünmüştüm bile. şimdiyse beni jisung'la karşılaştırdığı için teşekkürler ediyorum bu şehre. okulun yüzme takımına girerken aklımdan geçen tek ş...