douze, XII

1.1K 158 28
                                        

az yorum atin uzuluyom ya

lee minho

titreyen ellerimle zorla tuttuğum tişörtünü koydum çantama. yarınki günün ağırlığı var üstümde. toprak zeminde uyumanın ağrısını şimdiden hissedebiliyorum bile. garip hissediyorum, sanki her an bir şey olacak da tekrar aynı şeyleri hissedecekmişim gibi.

ağlamamı durdurduktan sonra elimdeki havluyla antrenmana indim, eşyalarımı kenara koydum ve kulvara ilerledim. sarı saçlı bir beden dikkatimi çekti anında, büyük ihtimalle hyunjin'di bu.

"hyunjin?" dedim şaşırarak. o bana dönerken, tekrar açtım ağzını. "vay, sen buralara gelir miydin ya?" sesimi ne kadar canlı çıkartmak istesem de yapamamıştım. kalbimin bir yerinde hâlâ onun eksikliği var.

o gülümserken, ellerinin içinden saçlarını geçirdi ve bıkkın olduğunu belli eden sesiyle konuştu.

"yarışı kaybetmemi yediremedim."

"yarış mı vardı?" dedim şaşırıp ayaklarımı suya batırırken.

"hmhm," dedi.

"normalde çok takmazdım ancak bir çocuk hatamı yüzüme çarpınca garip hissettim."

"hangi çocuk?" hyunjin'i çok tanımıyordum, sadece takım arkadaşıydık ve oralardan buralardan sohbetimiz vardı. ha, bir de jisung'un arkadaşı olduğumuzdan. ara sıra jisung ve yarışlar hakkında sohbetler ediyor, jisung hakkında birkaç şey öğreniyordum.

"bilmiyorum. bir ay önce gelmiş kore'ye. yarışımı izlemiş ve kendisinin de önceden yaptığı bir hatayı farketmiş bende."

"vay be," dedim kafamı sallayarak.

"biraz cesaretli bir hareket."

hahladı hyunjin ve güldü. "niye siz her gün jisung'la bu konuşmayı yapmıyor musunuz zaten?"

haklıydı aslında. kavga dışında doğru düzgün tek sohbetimiz birkaç gün önceki geceydi. zaten konuşamadığımız günlerde ya okula gelmemişti ya da antrenmandaydı. niye bu kadar yoğundu ki? anlayamıyordum. masanın üzerindeki küçük ağrı kremleri bile gösteriyordu ne kadar yorulduğunu.

"iyi anlaşabildik sanırım." dedim gülümserken.

"biliyorum, anlattı." küçük kıkırtısını duydum.

"onu mutlu ettin." dedi. bunu demesiyle ona döndüm. gözlerimi kırpıştırarak baktım ona bir süre. bu ne demek oluyordu şimdi?

"öyle bakma, gerçekten ciddiyim ben. mutsuzdu kaç gündür, ancak sizin buluşmanızdan sonra eski günlere göre çok daha iyiydi minho. bilmiyorum, sırrını söyle bari biz de yapalım."

jisung'u bu kadar mutlu ettiğimi düşünmemiştim, evet fazlasıyla depresif, gergin ve sessiz biri olduğunu biliyordum ancak kaç günlük üzüntüsünü alacak kadar sanmıyordum. onun hiçbir şeyi değildim ki ben. öyle olması imkansızdı? kendim bile mutlu değilken onu mutlu etmem imkansızdı benim.

"ben... bilmiyorum. ona ayak uydurdum sadece."

"peki, seni daha fazla zorlamayacağım." dedi ve sudan çıktı.

despair ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin