Emre'nin sözleriyle gergin hava dağılmış herkes kendine bir yer bulmuştu. Beş dakika anca konuşmuşlardı ki vücudu daha iyileşme aşamasında olan çocuğun gözleri kapanmaya başlamıştı. Hemşirenin dediklerini hatırlayan ekip bir süre sessiz kalınca da tam olarak uykuya dalmıştı. Hürkan'ın gözü ise Emre'nin diğer tarafındaki sandalyeye oturmuş Ömer'deydi. Kafasını duvara yaslamış, uyuyan çocuğa dalmış gözlerinden endişe ve sevgi apaçık okunuyordu. Hürkan bu sevginin türünü anlamaya çalışıyordu hala. Biliyordu, Emre bunun imasını bile yaptığını duysa canına okurdu. Ama şüphe bulduğu ilk çatlaktan sızıp beynini turlamaya başlamıştı işte. O gözlerini tekrar Emre'ye çevirirken Ali omzuna dokundu.
"Bizim çıkmamız lazım artık, saat gecenin biri olmuş bile. Aynı nöbetle devam edelim ister misin?"
"Yok abi ne gerek var? Artık tehlikeli bölgeyi geçtik. Hepiniz de perişan oldunuz zaten. Eve geçip dinlenin hadi. Bir durum olursa ararım sizi."
Ali onaylar gibi başını sallayıp Hürkan'ın yanından geçerek Emre'ye yaklaştı. Eğilip saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. Hürkan o an anladı, korkunun esiri olan sadece kendisi değildi. Bu şekilde bir sevgi gösterisi ekibin sık sık yaptığı bir şey değildi. Ali ve Emre arasında dostluktan öte bir bağ vardı, ekip de bunu kabullenmişti. Ali, Umut, Kaan ve Mert vedalarını edip odadan çıkarken Hürkan Ömer'in de onlara katılmasını bekledi. Kıvırcık çocuğun ise kalkmaya hiç niyeti yokmuş gibi gözüküyordu. Diğerleri çıkarken onlara belli belirsiz bir 'hoşçakalın' demiş sonra başını tekrar duvara yaslayıp Emre'yi izlemeye devam etmişti. On dakikadan sonra Hürkan dayanamayıp konuştu.
"Sende yorulmuşsundur, git dinlen biraz istersen."
Ömer gözünün ucuyla ona baktı, sonra başını sağa sola sallayıp sessizce güldü.
"Hürkan sen salak mısın abi? Emre'nin gözünün senden başkasını gördüğü mü var bu neyin kıskançlığı?"
Hürkan yakalanmanın verdiği utançla yerinde kıpırdandı. "Ne kıskançlığı, ne alakası var?"
"Hiç bana oynama şimdi bir haftadır anlamıştım da susuyordum. Merak etme Emre benim için çok iyi bir arkadaş sadece. Hem asıl korkman gereken ben değilim."
Arkadaş kelimesini duyunca rahatlayan Hürkan, Ömer'in son cümlesiyle tekrar kaskatı kesildi.
"O ne demek? Kimden korkmam gerekiyormuş benim?"
"Biliyorsun -gerçi bilmiyor da olabilirsin- biz Emre'yle bayağı beraber takılıyorduk son zamanlarda. Benim bir arkadaşım var, adı Yiğit. Emre'ye olan ilgisinin Emre farkında değil ama ben fark ettim. İyi de anlaştılar. Anlattığın kadarıyla en son Emre senden ayrılmıştı. Kim bilir Yiğit'in beklediği fırsat doğmuştur belki de."
Dışardan duyan Ömer'in patavatsız olduğunu, düşünmeden konuştuğunu zannedebilirdi. Oysa Ömer her kelimesini hesaplamıştı. Yiğit gerçekten son zamanlarda Emre'nin adını ağzından düşürmüyordu. Ömer arkadaşına defalarca Emre'nin gözünün sevgilisinden başkasını görmediğini söylemişti ama laf dinletememişti. Hürkan'la Emre arasındaki tartışma gerçekten bir fırsattı ama Yiğit için değil. Hürkan'ın hatalarını düzeltmesi için bir fırsattı. İlişkilerinin daha sağlıklı ve huzurlu olması için Hürkan'ın biraz kaybetme korkusu yaşaması gerektiğini düşünüyordu Ömer. Ölüme değil de başkasına kaybetme korkusu.
O sırada Hürkan'ın zihninde kavga etmekte olan iki düşünce vardı. Bir tarafı Emre'nin sinirli olduğu için o şekilde konuştuğunu ve hala ona aşık olduğunu söylüyordu. Diğer tarafı o kadar optimist değildi. Belki Emre onun ilgisizliğinden, sürekli saklanma çabasından sıkılmıştı. Belki de sevdiğim adamın elini tutabilmek istiyorum derken aklında Yiğit denen herif vardı. Hürkan aniden yerinden fırlayıp odada volta atmaya başlayınca Ömer bıyık altından sırıttı. Şimdi top Hürkan'daydı. Ne yapacağına kendi karar verecek ve sonuçlarına katlanacaktı.
Ömer yerinden kalktı, yarım saat önce Ali'nin yaptığı gibi eğilip Emre'nin saçlarına bir öpücük kondurdu. Sonra kulağına "Merak etme, bende." diye fısıldadı. Ceketini alıp kapıya yöneldi ama Hürkan'ın önünden geçerken durup arkadaşına baktı.
"Ben uyarımı yaptım gerisi sizde Hürkan Bey. Çok işiniz var gibi, kolay gelsin. Herhangi bir gelişme olursa mutlaka haber ver. Ben ilk fırsatta geleceğim zaten ziyarete. İyi geceler."
"İyi geceler Ömer. Bir de... Teşekkürler. Uyarın için yani."
Ömer teşekkürünü hafifçe başını eğerek kabul etti ve odadan çıktı. Hürkan biraz daha dolandıktan sonra tekrar yatağın yanındaki koltuğa oturdu. Kafasını geriye yaslayıp Emre'yi izledi. 'Onu kaybedemem. Beni seviyor, tek yapmam gereken ona benim de onu ne kadar çok sevdiğimi göstermek. Ve aynı hataları tekrarlamayacağıma ikna etmek. Ondan, bizden vazgeçmeyeceğim.'
Uzun süredir ona dokunmamış olmanın verdiği huzursuzluktan kurtulmak için kalkıp sevgilisinin alnına bir öpücük kondurdu. Daha sonra elini tekrar tuttu ve sevdiği adamı izlerken bedenini saran yorgunluğa yenik düşüp uykuya daldı.
Şimdi, hem okuyucunun kafasında bir soru işareti bırakmak istemediğim için hem de içime daha çok sindiği için ayrıntılı ve hikaye örgüsüne dikkat ederek yazmayı tercih ediyorum. Bu konuda fikrinizi merak ediyorum bu şekilde devam etmeli mi yoksa daha hızla akan bir hikaye mi olmalı? Bu kitabı Hiç Görmedin'den biraz daha yavaş işlemek gibi bir planım var. Ama planlar okuyucular kadar değerli değildir ve değişebilirler :) Ne düşündüğünüzü söylerseniz çok mutlu olurum. Her zaman dediğim gibi yorumlarınız kıymetli, lütfen esirgemeyiniz. Teşekkürler.