Emre hastaneden çıkalı 6 gün olmuştu. Hürkan'ın her saatinde pişmanlık ve özlemle cebelleştiği 6 koca gün. Defalarca yanına gitmek istemişti ama Emre biraz daha zaman istemişti. Bu sefer sevdiği adamın sözlerine değer verdiğini göstermeye kararlı olan Hürkan, içi içini yiyerek de olsa evde dört dönmüştü. Bugün, işte bugün farklıydı. Emre'nin dikişlerini aldırmak için hastaneye gitmesi gerekiyordu ve Hürkan'ın onu götürme teklifini kabul etmişti. Anlayacağınız bir hafta ayrılıktan sonra ilk defa yüz yüze geleceklerdi.
Arabasını Ali'nin binasının önüne park etmiş olan Hürkan kalp atışlarını kontrol altına almaya çalışıyordu. Çok özlemişti. Ev Emre olmadan bomboş ve sessizdi. Onun gülüşü olmadan hiçbir şey komik değildi mesela. Parlayan gözleriyle hayranlıkla bakmadığı hiçbir şey güzel değildi. Ne yediğinden ne içtiğinden bir şey anlamıyordu Hürkan. Emre gittiğinden beri hayatı beklemeye alınmış gibiydi. Vakit geçsin diye yaşıyordu sanki.
Apartman kapısının açıldığını görünce düşüncelerinden hızla sıyrılıp arabadan çıktı. Kapıdan önce Ali sonra da düşüncelerinin başrolü çıktı. İstemsizce Emre'yi baştan aşağı süzdü. Fiziksel olarak iyi görünüyordu. Adımları daha sağlam ve kararlıydı. Her an düşecek gibi görünmüyordu artık. Onu inceleyen gözleri yüzüne kayınca rüyalarını süsleyen gözlerle çarpıştı. Göz göze geldikleri an gerçekler tokat gibi çarptı Hürkan'ın yüzüne. O ne kadar üzülüyorsa Emre de o kadar üzülüyordu. O ne kadar uykusuz kalıyorsa Emre de o kadar uykusuz kalıyordu. Çünkü o ne kadar seviyorsa Emre de o kadar, belki de daha çok seviyordu.
Emre adım adım yaklaşırken Hürkan'a doğru esen rüzgar sevgilisinin hasret kaldığı kokusunu getirdi ona. En son dokuz ay önce hissettiği çaresizlik ve hasret yüreğini sarıp sarmaladı. Yine de olduğu yerde esmer çocuğun kendisine gelmesini bekledi. Ne kadar acırsa acısın, ne kadar kanarsa kanasın ondan vazgeçmeyecekti. Emre de vazgeçmemişti.
"Günaydın."
Günlerdir renksiz olan dünyasını bir anda gökkuşağı renkleriyle dolduran adama gülümsedi ve ona doğru bir adım attı. Emre tepki vermeyince ilerlemeye devam edip kollarını çocuğun omuzlarına sardı. Burnunu saçlarına gömerken fısıldadı.
"Oh be... Hayata döndüm resmen. Günaydın."
Emre küçük bir kıkırtıyla ayrıldı ondan.
"Hadi gidip şu dikişlerden kurtulalım kaşınmaya başladılar sinir ediyorlar beni."
Hürkan başıyla onayladıktan sonra Emre'nin alnına bir öpücük daha kondurdu ve yolcu koltuğunun kapısını açtı. Emre'yi dikkatlice bindirdikten sonra kendisi direksiyon başına geçti ve son anda hatırladığı Ali'ye el sallayıp yola koyuldu. Yola bakmaktansa yanındakine bakmaya tercih etse de trafik kazaları korkulu rüyası olmuştu artık. Bu yüzden sessiz ve temassız bir yolculuğa razı oldu.
Hastaneye vardıklarında uzun süre oturmaktan dikişleri sızlayan Emre'ye aceleyle doktorunu buldular. Doktor onları küçük bir odaya yönlendirdi ve Emre'ye kazağını çıkarıp sedyeye uzanmasını söyledi. Doktor çıktıktan sonra Emre'nin ellerini nazikçe kendininkilerle değiştirip kazağı yavaşça yukarı sıyırdı Hürkan. Parmaklarının ucu sevgilisinin tenine her değdiğinde elektrik çarpmışa dönüyordu. Demek özlemek dedikleri böyle bir şeydi.
Emre de çok sakin değildi. Günler önce iradesini son kırıntısına kadar kullanıp ellerini ayırmıştı karşısındaki adamdan. Ama özlem yakasını bırakmamış, aldığı nefesi dar etmişti. Simdi gözleri aşık olduğu gözlere dikiliyken nasıl öpmeden duracaktı? Neyse ki bu sorunun cevabına gerek kalmadan doktor içeri girdi. Emre girdiği transtan çıkıp sedyeye uzandı, kendini toparlayan Hürkan da sedyenin yanında yerini aldı. Doktor dikişleri keserken iplerin derisini çekiştirmesiyle gözleri kapanan esmer çocuk elinin üstündeki eli hissedince gözlerini açıp bakışlarını Hürkan'a çevirdi.
"Çok mu acıyor?"
"Acımıyor merak etme." dedi Emre. Hürkan'ın doktorun yanında elini tutmasına olan şaşkınlığı çok büyüktü. Normalde olsa yine onun için ondan çok yanardı canı ama dokunmazdı. Kimseye konuşacak bir şey vermek istemezdi. Belki doktorun onları tanımayacağına inanıyordu. Belki de gerçekten değişiyordu.
Hürkan Emre'nin ona gülümseyen yüzüne baktı. Eskiden insanlar 'bir dakika yanımda olmasa özlüyorum' tarzı cümleler kurduklarında Hürkan içinden 'abart' diye geçirirdi. Bu son ay ona özlemenin ne demek olduğunu öğretmişti. Şimdi sevdiği çocuğun gülümseyen yüzüne eğilip onu öpmeyi ne çok isterdi. Ama önce düzeltmesi gereken şeyler vardı. Her şeyden önce ilişkisini kurtaracaktı.
Onlar kendi dünyalarındayken doktor çoktan işini bitirmişti. Birbirine dalmış iki çocuğun dikkatini çekmek için hafifçe boğazını temizledi. Kendisine dönen iki çift gözle konuşmaya başladı.
"Evet Emre Bey yaranızda herhangi bir şişlik veya kızarıklık görünmüyor. İltihap olasılığı artık çok az olsa da lütfen dikkat edin. Ani şiddetli ağrı, yara çevresinde kızarıklık gibi durumlarda hastaneye gelmekte gecikmeyin. Geçmiş olsun tekrardan."
"Her şey için teşekkürler doktor bey." dedi Emre sedyeden kalkıp doktora elini uzatırken. Doktor Hürkan'la da tokalaşıp odadan çıktı. Hürkan Emre'ye giymesi için montunu tutarken aklındakini söylemeye karar verdi.
"Emre, buradan bir kahve içmeye falan mı gitsek? Konuşuruz biraz... "
Emre Hürkan'a dönerken saçlarının önünü düzeltti. Gözleri çekingen bakıyordu.
"Aslında... Ömer ve Yiğit gelecekti ziyarete. Yiğit ortak bir arkadaşımız da. Ayıp olur şimdi. İstersen sen de gel? Yani, mutlu oluruz."
'Tahmin etmeliydim. Böyle güzel başlayan bir günün bir bokluk çıkmadan bitmesi imkansızdı zaten.' diye düşündü. Sonra Emre'nin beklenti dolu bakışlarına karşılık ona gülümsedi.
"Olur gelirim tabii. Seni mutlu edecekse her yere gelirim."
Emre'nin hafif kızarmış yanaklarını saklama çabasıyla odadan çıkmasına gülerken bir yandan da düşünüyordu. 'Zaten bizim bu arkadaşla tanışma zamanımız gelmiş de geçiyor bile.'