Emre ve Hürkan Ali'nin evine doğru yol alıyordu. Emre camdan dışarıyı izleyip radyodan gelen şarkıya eşlik ederken Hürkan tuhaf bir gerginlik içindeydi. Bu Yiğit denen çocuğun Emre'ye ilgisi olduğunu kesin olarak biliyordu. Dolayısıyla her hareketini bu gerçeği göz önünde bulundurarak izleyecekti ve kendini tutamamaktan korkuyordu. Şu an içinde bulundukları durumda sevgili sayılıyorlar mı onu bile bilmiyordu ki! Emre'ye sormak aklından geçmiş ama olumsuz herhangi bir cevap almaktan ölesiye korktuğu için vazgeçmişti.
O sırada esmer çocuk çok daha farklı düşüncelerle boğuşuyordu. Eşlik ettiği şarkının sözleri sanki onlar için yazılmıştı.
Son birkaç ay zor geçti
Sevgim değil sabrım tükendi
Biliyordun belki söyleyemedin
Gitmek istedin de gidemedinSeni bu yük altında bırakamam
Mutlu olmaktan alıkoyamam
Yalnızlık bana zor değil ama
Alışmışım ben bu kavgayaBundan geceleri uyuyamam
Yastığımda kokun olmadan
Sormayın halimi hatırımı
Veda edin ben kaybolmadanGitsem buralardan
Arkama bile bakmadan
Senden tek isteğim
Anılarımızı saklamanSevmeyi unutma
Sen güzel seversin
Olmadı diye tanrıya
İsyan edemezsin*Batuhan Kordel-Anıları Sakla*
Emre'nin de sevgisinde en ufak azalma olmamıştı ki. Hatta her geçen gün daha çok seviyordu yanındaki adamı. Ama sabrı tükenmişti işte. İstediği gibi yaşayamamaktan, istediği gibi sevememekten yorulmuştu. Hepsinden önemlisi, Hürkan'ı paranoyaya itiyormuş gibiydi. Varlığının ona mutluluktan çok kaygı getirdiğini hissediyordu. Gitmeyi bile düşünmüştü. Sevdiği adamın mutluluğu için kötü adam olmaya razıydı.
Sonunda Ali'nin evinin önüne geldiklerinde Hürkan arabayı park etti ve yanında oturan çocuğa baktı. Emre onun farkında değilmiş gibiydi.
"Nereye daldın gittin o güzel kafanın içinde?"
Emre ona dönüp hafifçe gülümsedi. "Hiç. Hadi gidelim gelmiştir çocuklar."
Emre arabadan inince Hürkan da onu takip etti. 'Gelmez olur mu, hayatta kaçırmaz. Fırsatçı herif nolucak.' İçinden söylene söylene eve kadar Emre'nin peşinden yürüdü. Emre'nin çaldığı kapı açıldığında kafasını kaldırıp baktı. Kapıyı açan Hürkan'dan biraz kısa, mavi gözlü, kumral, hafif kıvırcık saçlı ve salaş tarzından bile belli olacak kadar yapılı bir çocuktu. 'Bir de yakışıklı çıktı pust.' Yiğit'in yüzünde koca bir gülümsemeyle kollarını açması onu düşüncelerinden hızla kopardı.
"Oo hoşgeldiniz savaş gazisi lordum. Biz de sizi bekliyorduk."
Emre gülerek Yiğit'e kısa ama içten bir şekilde sarıldı. Ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiğinde arkasında hareketsiz bir şekilde Yiğit'e ölümcül bakışlar atan Hürkan'ı fark etti.
"Hürkan? Gelsene içeri neden dikiliyorsun orada?"
Aynı ateş saçan gözler bu defa kendisini hedef alınca şaşırdı Emre. Ne olmuştu ki buna şimdi? Neyseki Hürkan uzatmadan içeri geçti ve kapıyı kapattı, montunu çıkarıp astı. Emre'ye yardım etmek üzere bir adım atmıştı ki niyetini fark eden Yiğit önce davrandı.
"Şu monttan bir kurtaralım seni de içeri geçip uzan biraz Emre. Yorgun görünüyorsun, seni böyle görmekten hiç hoşlanmıyorum."
Hürkan sabır çekip yüzünü ovuştururken Emre Yiğit'in yardımıyla montundan kurtulup salona ilerledi. Arkadaşlarının onun için boş bıraktığı koltuğa önce oturdu sonra yavaşça uzandı. Ancak kafasını yastığa koyup birkaç derin nefes aldıktan sonra odadaki arkadaşlarına dönebildi. Ali, Umut ve Ömer endişeli gözlerle onu izliyordu.
"Sa. Bakmayın oğlum öyle ağlayacak gibi, dikişlerden kurtuldum sonunda. Zor kısım bitti."
"Endişeleniyoruz ne yapalım? Ağrın var mı?" diye sordu Ömer. Bir yandan da kapıdan girmekte olan ikilideydi gözü. Birbirlerinden hiç haz etmedikleri o kadar belliydi ki. Hürkan çevik bir hareketle Emre'nin ayak ucuna oturunca gözle görülür şekilde hayal kırıklığına uğrayan Yiğit ayaklarını sürüye sürüye gelip onun yanına oturdu. Ona yüzünde muzaffer bir gülümseyemeyle bakan Hürkan'a soğuk bakışlar atmaya devam ediyordu.
"Biraz ağrım var ama dikişlerin alınmasıydı, araba yolculuğuydu derken biraz zorladım sanırım. Normal yani."
Fırsatını bulan Yiğit atıldı. "Neden beni aramadın? Benim araba daha yüksek inip binerken o kadar zorlanmazdın. Hem ben de yanında olurdum."
Hürkan'ın gergin gülüşü cevap vermek üzere olan Emre'yi durdurdu. Bu gülüşü biliyordu.
"Neden seni arasın ki? Biri Emre'yi hastaneye götürecekse bunu ben yaparım. Hani erkek arkadaşıyım ya?"
Yiğit geriye yaslanıp kollarını göğsünün üstünde bağladı. 'Ağla .d' diye düşünürken karşısındaki çocuğa sarkazm akan bir gülümseme yolladı Hürkan. Biraz sonra Yiğit'in sözleri o gülümsemeyi dağıttı.
"Bildiğim kadarıyla şu sıralar Emre'nin hayatında öyle bir rolün yok. Kabullenmeye başlasan iyi olur, senin için söylüyorum."
Hürkan cevap vermek için ağzını açmıştı ki Emre araya girdi.
"Siz neyi paylaşamıyorsunuz lan? Daha iki dakika önce tanıştınız ne ara bilenmiş olabilirsiniz? Yeter bu kadar sidik yarışı."
Hürkan ve Yiğit kısık gözlerle birbirlerine bakarken Ömer yerinden kalkıp Emre'nin yüz hizasında yere oturdu ve bağdaş kurdu.
"Boşver bunları sen doktor ne dedi onu söyle. Kendi kendine bakamıyorsun oğlum takip etmemiz gerekiyor icabında."
Yorgunluk Emre'yi ele geçirirken gülümsedi kıvırcık çocuğun sözlerine. Doktorun söylediklerini özetlediği sırada iyice yavaşladı zihni. Ömer onun uykuya dalması için Emre'ye ninni gibi gelen ses tonuyla bir şeyler anlatırken Emre vücudunun dinlenme isteğine yenik düştü. Ömer esmer çocuğun saçlarını karıştırıp yerinden kalktı ve hala birbirlerine kötü bakışlar atan Hürkan Yiğit ikilisini peşinden sürükleyerek evin salondan en uzak odasına soktu. Onlara döndüğünde elleri belindeydi.
"Hacı siz salak mısınız? Derdiniz ne, neden çocuğu huzursuz ediyorsunuz?"
"Çünkü bu herif benim sevgilime yürüyor!"
"Sözlerine dikkat et! Birincisi o senin sevgilin değil ve benim şansımı denememem için hiçbir sebep yok. İkincisi ben ona 'yürümüyorum' gerizekalı. Ben Emre'ye aşığım!"
Hürkan manik bir gülüşten sonra Yiğit'e döndü ve utanmadan onun sevgilisine aşık olduğunu söyleyen adama sağlam bir yumruk attı.