Hürkan uzun zaman sonra huzurlu bir uykudan gözlerini açtı güne. Dün gecenin düşüncesi bile yüzünde bir gülümseme oluşturmaya yetiyordu. Bir olmuşlardı, birbirlerinin olmuşlardı. Dünya yörüngesine tekrar oturmuş gibi hissediyordu. Ona bu hisleri yaşatan adama bakmak için yatağın ona ait tarafına döndü ve boşlukla karşılaştı.
Bazı anlar vardır, insanın içi çok büyük umutlarla, bolca neşe ve huzurla doludur. Önüne gelen her engeli aşabilir, her yokuşu tırmanabilirmiş gibi hisseder kendini. Yağmur çamur, yaz kış demeden koşmaya devam edebilirmiş gibi. Çünkü yolun sonunda onu bekleyen mükafat bütün zorluklardan üstündür.
Kanımca insan yaşadığı en büyük umutsuzluğa yukarıda anlattığım gibi bir andan hemen sonra düşer. Ne kadar yüksekten düşerseniz o kadar çok acırsınız.
Hürkan'ın düşüşü bakışları boş yastığa değdiği an başlamıştı. Tek düşünebildiği 'Gitti, bu sefer temelli gitti. Pişman oldu. Benden nefret ediyor.' idi. Panik ve tarifsiz bir acı zihnini kuşatırken hızla yerinden kalktı. Dün akşam birlikte aldıkları duştan sonra giydiği iç çamaşırı dışında çırılçıplak, koşarak merdivenlerden aşağı indi. İlk algıladığı boş mutfaktı. Durdu. Başını çevirip o pencerenin önüne baktığında da onu göremezse ne yapacağını bilmiyordu.
Sonra gözleri ona çarptı. Aniden rahatlayan kasları dizlerinin bağının çözülmesine sebep olurken duvardan destek aldı. Gerçekten de pencerenin önünde bir elinde sigarası bir elinde kahvesiyle duruyordu esmer çocuk. Kahvenin dumanı tütmüyordu. Dalgın dalgın dumanını içine çektiği sigara ise yeni yakılmıştı. Ayaklarının çalıştığından emin olunca sevdiği çocuğa doğru birkaç adım attı. Kollarını beline dolayıp başını da boynuna sakladı. Dalıp gitmiş olan Emre hissettiği bedenle irkilse de yerinden kıpırdamadı.
"Gittin sandım. Dün geceyi, bizi yok sayıp gittin sandım."
"Gitmeliydim. Dün geceyi, bizi, iniş çıkışlarımızı, çatışmalarımızı ve farklılıklarımızı tartıp dönmemek üzere çıkmalıydım o kapıdan. Ama yapamadım. Senden gidecek kadar güçlü değilim."
"Gitme benden o zaman. Hiç gitme."
Emre keyifsizce gülerken izmarite dayanmış sigarasını küllükte söndürdü. Hürkan'ın kollarından sıyrıldı ve buz gibi olmuş kahvesini lavaboya döktü. En sonunda koltuğa oturup direklerini dizlerine dayadı ve başını ellerine gömdü. Düşünmek beynini acıtıyordu artık. Dermanı olmayan bir dertteymiş gibi hissediyordu.
Hürkan endişeli gözlerle izliyordu onu. Uyandığında hissettiği huzurun izi yoktu esmer çocukta. Aksine bütün dünyayı sırtında taşıyormuş gibi yorgun görünüyordu. O da ilerleyip koltuğa oturdu.
"Neden yüzün gülmüyor? Ben ilk uyandığımda o kadar mutluydum ki Emre. Yine birlikte olduğumuz için, bir şeyleri çözdüğümüz için-"
"Mevzu da bu işte Hürkan. Bir şey çözemedik biz. Dün gece sen kendi ağzınla söyledin konuşacak çok şeyimiz var diye hatırlıyor musun?"
Anı vücuduna dün geceki kadar kuvvetli olmayan bir arzu dalgası yaydı.
"Seni istiyorum demeden önce. Hatırlıyorum, inan bana."
Bütün ciddiyetine rağmen hafifçe kızardı Emre. Öyle ya, o da etkileniyordu. O da Hürkan'ı istiyordu, O da deli gibi aşıktı. Ama... Aması vardı işte.
"Konuşalım o zaman. Bana neden bu hale geldiğimizi söyler misin?"
"Çünkü ben önceliklerimi unuttum. Çünkü ben sana karşı kör ve sağırdım. Sana ne kadar aşık olduğumu sana göstermeyi bıraktım. Bu aşkı korumak için onu yok etmeye çalıştım. Hepsi için binlerce kez özür dilerim sevgilim. Sana yaşattıklarımın, gözyaşlarının karşılığı olamaz ama elimden sadece bu geliyor."
Emre uzanıp Hürkan'ın elini tuttu ve kendi kucağına koydu. Baş parmağı eklemlerini okşarken gözleri hareketi takip ediyordu.
"Özrün benim için çok önemli, beni en çok yaralayan şeylerin farkında olman beni çok mutlu etti. Ama en önemlisi bu değil. Benim için en önemlisi bunları değiştirmeye hazır olup olmadığın Hürkan."
"Bir daha asla hata yapmayacağım diyemem. İnsanız sonuçta, ikimiz de hatalar yapacağız. Ama bir daha asla seni değersiz ve sevilmiyormuş gibi hissettirmeyeceğim sevgilim. Söz veriyorum."
Duydukları içinde karşısındaki çocuğun kollarına atılıp boynunda içli içli ağlama isteği uyandırsa da Emre'nin son bir sorusu daha vardı. Cevabından çok korktuğu son bir soru.
"Saklanmaya devam edecek miyiz Hürkan? Basit oyunlarla insanları kandırmaya devam edecek miyiz?"
Uzun boylu çocuk sıkıntıyla iç çekip avucundaki eli daha sıkı tuttu. Vereceği cevabın sonuçlarından korkuyordu ama başka bir cevap da veremiyordu. Çünkü başka bir yol göremiyordu.
"Emre ben senin için bütün dünyayı karşıma alırım. Gerçekten yaparım bunu. Ama mesele şu ki, neden yapmak zorunda olduğumuzu anlamıyorum. Biz birbirimizi insanlar bildiği zaman daha mı çok seveceğiz? Onu geçtim, ilişkimizi açıklamamızın sonuçlarını düşündün mü? Bizim finansal gelirimiz tamamen sosyal medya kitlemize bağlı. Kitleyle ters düşmemiz bize elimizdeki her şeye mal olabilir. Bu riski almaya değmez ki."
En çok da bunu duymak istememişti Emre. Değmez miydi gerçekten? Rahat rahat birbirlerini sevebilecekleri bir hayat yaşamak için bu risk alınamaz mıydı? Hem insanlar sırf birlikte oldukları için onlara düşman olacaklarsa şimdi de yanlarında olmasalardı. Bu kadar sığ düşünceli insanlardan para kazanmak bile istemiyordu Emre.
Gözlerini Hürkan'ın gözlerine sabitledi. Sevdiği çocuğun bakışlarından aşkının yanında çaresiz bekleyişi de okunuyordu. Kalbiyle aklı arasında kalan her aşık insanın yaptığını yaptı Emre. Kalbini seçti.
"Öyle olsun sevgilim. İstediğin gibi olsun."
Hürkan kulaklarına inanamadı önce. Sonra kocaman gülümseyerek Emre'ye iyice yaklaştı.
"Sevgilim dedin. Şimdi biz ciddi ciddi barıştık değil mi? Eve döneceksin yani?"
"Barıştık. Döneceğim."
İçinden taşan heyecan ve mutlulukla sevgilisini kollarına aldı uzun boylu çocuk.
"Pişman olmayacaksın, yemin ederim. Aynı hataları tekrar yapmayacağım Emre. Bundan sonra mutlu olacağız. Seni çok seviyorum."
Emre de kollarını Hürkan'ın sırtına doladı. İçindeki şüpheler, kafasındaki soru işaretleri sevdiği adamın bu mutluluğunun yanında önemsiz kalıyordu. Hürkan vücutlarını birbirinden ayırmadan başını hafifçe geriye çekti ve izin ister gibi esmer çocuğun gözlerine baktı. Emre başıyla onay verince nazikçe dudaklarını birleştirdi. Dün gecenin aksine yumuşak ve sakin bir öpücüktü bu. İkisi de derinleştirmeye çalışmadı. Tatlı öpücükler ve fısıldanan sevgi sözcükleriyle hem birbirlerinin hem de kendilerinin yaralarını sarmaya çalıştılar. Dudakları bazen karşıdakinin gözlerine, alnına, çenesine ve yanaklarına kaydı.
O koltukta birbirlerini dudaklarıyla belki dakikalar belki de saatlerce sevdiler. Dünyanın geri kalanından soyutlanıp birbirlerinde kayboldular. Onca huzurun, aşkın içinde bir tek pürüz vardı. Bir tek soru işareti. O soru işaretinin sonuçlarını ise sadece zaman gösterebilirdi.