Israrla çalınan zil uyandırdı esmer çocuğu derin uykusundan. Önceki gün 'barışma' konuşmalarından sonra saatlerini televizyonda birbiri ardına gelen filmleri izlerken hasret gidererek geçirmişlerdi. İnsanın sevdiğine dilediği gibi dokunabilmesi, istediği kadar uzun uzun bakabilmesi nasıl bir lütuf onu hatırlamış, içinde bulundukları an için birbirlerinden habersiz şükretmişlerdi yaratıcıya.
Zile tekrar abanan elemana söverek yerinden kalktı Emre. Hürkan hafif kıpırdanmaya başlamıştı, uyansın istemiyordu. Hızlıca kapı deliğinden baktı. Tahmin ettiği gibi Ali gelmişti. Haber vermediği için ağzına sıçacaktı kesin. Kaderine mahkum kapıyı açtı. Kapının açılmasıyla Ali'nin kapıyı itip kendini içeri atması bir oldu. Bir yandan da gözleri hızlıca evi tarıyor, Hürkan'ı bulmaya uğraşıyordu. Emre Ali'nin omuzlarını tuttu ve endişeli çocuğu sertçe sarstı.
"Kalp krizi geçireceksin oğlum buradayım, iyiyim sorun yok."
"Salak herif neden aramıyorsun iki gündür?! Hayır, biz arıyoruz bu sefer de telefonunuz kapalı. Merak ettik oğlum, bizim ömrümüz sizin için endişelenmekle mi geçecek lan?"
"Ya tamam kızma bir dur. Geç otur ben sana bir kahve yapayım, Hürkan uyuyor zaten. Ver montunu da."
Ali montunu silkeleyip koltuğa oturdu ve mutfağa yönelen arkadaşını izlemeye başladı. Ne düşüneceğini bilemiyordu. İki gündür telefonları kapalı evde ne yaptıklarını az çok tahmin edebiliyordu her ne kadar istemese de ama Emre'de barışma sonrası mutluluğu göremiyordu. Tabii ki yüzü daha çok gülüyor, sesi daha canlı çıkıyordu ama eksik bir şeyler vardı sanki.
Emre elinde iki bardak kahveyle gelip yanına oturdu. Mutfaktan yanında getirdiği küllüğü aralarına koyup sigarasını yaktı ve sonunda dikkatini tamamen Ali'ye verdi.
"Anlat bakalım Emre Bey. Durumlar nasıl şimdi?"
"İyiyiz, barıştık işte. O yüzden buradaydım ya iki gecedir." Yüzüne oturttuğu gülümse zorlama görünüyordu. Bir başkası olsa kanardı bu tavırlarına belki ama Ali öyle değildi. Birlikte az şey yaşamamışlardı. Yine görüyordu Ali, başka bir sorun vardı.
"Oğlum biz kardeş değil miyiz? Benden niye saklamaya çalışıyorsun derdini? Hayır beceremiyorsun da rezil oluyorsun o yüzden diyorum."
Emre'den biraz daha gerçek bir gülüş gelince Ali de gülümsedi. Sonra bekledi, biliyordu ki arkadaşını anca onun hızında giderek aklından geçenleri anlatmaya ikna edebilirdi. Emre ilk sigarasını bitirip ikincisini yakana kadar ikisi de konuşmadı. İkinci sigaranın ortalarında gözleri halıya dalıp gitmiş olan çocuğun kelimeleri dağıldı aralarındaki sessizliğe.
"Ne diyeyim ki? Yaptığı çoğu şeyin farkında ve pişman Ali. Ben onun ses tonundan anlarım ne hissettiğini, elimi ne kadar sıkı tuttuğundan anlarım. İki gündür her an kaybolacakmışım gibi bakıyor bana. Ben nasıl özlemden yanmışsam o da yanmış belli."
"E oğlum sorun ne o zaman? Hatasını da anlamış diyorsun?"
"Saklanmaya devam etmek istiyor Ali. Yaşadığımız onca şeye rağmen maddi sıkıntıya düşmemek için kitleye bir şey anlatmamalıymışız. Değmezmiş. Değmezmişiz."
"Lan salak mısın o zaman neden barıştık diyorsun mevzu da bu değil miydi?"
"Ali gözlerime öyle bir baktı ki; aylardır ilgisizliğinin, umursamazlığının açtığı yaralar kapandı. Kendimi çok fazla şey istiyormuş gibi hissettim. Onca tartışmadan, özlemden sonra bir de ona sevdiği işle sevdiği adam arasında nasıl tercih yaptırsaydım?"
Ali anlıyordu arkadaşını, ne düşünerek karar verdiğini anlıyordu. Sevdiğinin işini zorlaştırmak istememiş, günlerdir yaşadıkları her şey kendi suçuymuş gibi hissetmişti. Hürkan'ı yükün birazından kurtarmak için de en önemli anlaşmazlıklarına son vermek istemişti. 'Ama bu iş böyle bitmeyecek ki' diye düşündü Ali. Birkaç ay, birkaç yıl derken Emre'nin el ele geçirecekleri ümidiyle kurduğu gelecek hayalleri tozlanacak, arada aklına gelip yanlarında sadece hüzün getireceklerdi.