*8 ay önce*
Hürkan'ın evinde toplanmıştı ekip. O günü kendilerine ayırmak istemişlerdi, ortada tek bir kamera yoktu. Uzun zaman sonra herkesin boş olduğu bir günü denk getirebilmiş olmaları sayesinde kadro tamdı. Saat ona yaklaşırken yemekler yenmiş ufaktan alkol servisi başlamıştı. Sohbet koyu ve akıcıydı. Odanın en ucunda yerde oturmuş, arkadaşlarına buruk bir gülümsemeyle bakan esmer çocuk hariç herkesin neşesi yerindeydi.
Emre elindeki bira şişesinin boşaldığını fark edince yerinden kalkıp mutfağa ilerledi. Bir bira daha alacakken tereddüt etti. Daha sert bir şeylere ihtiyacı vardı. Temiz bir bardak alıp tezgahta duran vodka şişesine yöneldi. Bardağı doldurduktan sonra şişeyi de alıp köşesine geri döndü. Unutmak istiyordu, hissetmemek istiyordu. İçi acıyordu çünkü, yorulmuştu. Sessizce ama çığlık çığlığa sevmekten çok yorulmuştu.
İçkisini yudumlarken odayı turlayan gözleri en sevdikleri manzarada takılı kaldı. Hürkan Kaan'ın söylediği bir şeye gülüyordu. Zaten bu gülüş değil miydi her şeyin başlangıcı? Bu gülüş değil miydi onu çaresiz bir derde düşüren? Simdi de o gülüş hem içini ısıtıyor hemde yaralarına tuz oluyordu. Elini uzatıp dokunmak istiyordu yukarı kıvrılmış dudaklara. Parmaklarını yumuşacık saçların arasından geçirmek, yüzünü boynuna gömüp vodka yerine kokusuyla sarhoş olmak. Ne huzur verici, ne imkansız hayallerdi bunlar.
Dalıp gittiği yüzün sahibi aniden ona bakınca ne yapacağını şaşırdı Emre. Hızla gözlerini kaçırırken içinden kendine sövüyordu. Emindi, gözleri aşkını haykırır gibi bakmıştı Hürkan'a. Kaçmak istedi. Yerinden kalkıp boş bardağı mutfak tezgahına koydu. Tam arkadaşlarına veda etmek için arkasını dönecekken aniden yanında beliren Hürkan kolunu tezgaha yaslayıp durdurdu onu.
"Kaçmana izin vermeyeceğim bu sefer. Herkesin gitmesini bekleyeceğiz, sonra da konuşacağız."
Hürkan'ın kararlı bakışları altında huzursuzca kıpırdandı. "Ne konuşacağız ki? Konuşacak bir şey yok. Ayrıca kaçtığım da yok Hürkan yorgunum sadece, eve gidip dinlenmek istiyorum."
Hürkan gözlerini devirip daha da yaklaştı karşısındaki inatçı çocuğa. "Konuşacak çok şeyimiz var bunu sende çok iyi biliyorsun. Eğer kalmamak konusunda bu kadar ısrarcıysan beklemeyelim insanların gitmesini. Tam şu an konuşalım?"
Emre blöf yapıp yapmadığını anlamaya çalıştı. Gitmeye kalksa o sürekli kaçtığı soruyu herkesin ortasında sorar mıydı? Gözleri kuşkuya yer bırakmıyordu, kesinlikle sorardı. Bu konuşma zaten zor olacaktı. Bir de bütün arkadaşlarının ortasında yapamazdı. Pes ettiğini belli edercesine başını salladı. Bıraktığı bardağı almak için uzattığı elinin üstüne Hürkan'ın eli kapanınca donup kaldı.
"İçme daha fazla. Ayık olalım bu konuşma için, lütfen."
Sevdiği adamın yumuşacık sesi elinin üstündeki teninin sıcaklığıyla birleşince Emre'nin bütün itirazları buhar oldu. Tekrar onaylar gibi kafasını salladı ve istemeyerek de olsa elini geri çekti. Kıpkırmızı olduğundan emin bir şekilde köşesine kaçtı. Aynı anda hem bir asır kadar uzun hemde bir saniye kadar kısa hissettiren iki saatin sonunda arkadaşları yavaş yavaş ayaklanmaya başladılar. Mert alkol kullanmıyordu, araba kullanma görevi ondaydı. Ali içeceklerini tahmin ettiğinden arabasını getirmemişti. Mert hepsini Ömer'in arabasına toplayıp evlerine dağıtacaktı, kendisi de Ömer'de kalacaktı bu gece zaten.
Onlar çıktıktan sonra Emre ve Hürkan yüklü bir sessizlik içinde ortalığı toparladılar. Emre sırf meşguliyet olsun diye tezgahı üçüncü kez silerken Hürkan dayanamayıp esmer çocuğun elinden tuttu ve onu koltuğa oturttu. Kendisi de aralarında normalden biraz daha az mesafe bırakarak yanına oturdu. Emre gözlerini ellerine dikmişti.
"Bana bakmayacak mısın?"
Esmer çocuk tedirgin gözlerini ona çevirince derin bir nefes aldı Hürkan.
"Neden kaçıyorsun benden? Bir bakıyorum yüzüme dalmış gitmişsin, bir bakıyorum benden başka herkese gülüyor yüzün. Bazen öyle bir bakıyorsun ki içimi okuyormuşsun gibi. Bazen de kulakların söylediklerime bile sağır oluyor. Neden Emre?"
"Bilmiyor musun nedenini? Ben ne kadar saklamaya çalışırsam çalışayım, sen hep anlarsın. Bu sefer de anlamadın mı sanki?"
"Anladım da doğru mu anladım emin değilim. Emin olmam için söylemen gerek. Söyle lütfen. Söyle beni de bu belirsizlikten kurtar."
Köşeye sıkışmanın verdiği panik ve aylardır içinde tuttuğu hislerin birleşmesiyle aniden parladı esmer çocuk. Yerinden fırladı ve Hürkan'ın önüne geçti.
"Ne dememi istiyorsun Hürkan?! Seni seviyorum dememi mi bekliyorsun? Evet, seni seviyorum! Aşığım sana, köpek gibi aşığım hemde. Senin hayalinle yatıp senin hayalinle kalkıyorum, evet! Yüzlerce hayatım olsa bir gülüşün için hepsini feda ederim, evet! Sensiz geçirdiğim tek bir güne tahammülüm yok, evet! Rahatladın mı? Duymak istediklerin bunlar mıydı yoksa daha anlatayım mı?!"
Hürkan ani itiraflar karşısında donup kalmış, ağzı açık bir şekilde Emre'ye bakıyordu. Bütün duaları karşılığını bulmuştu. Uykusuz geçirdiği onca gece hayal ettiği ne varsa gerçek olabilirdi. Kavuşabilirdi sevdiğine. Bahsi geçen sevdiğinin sessizliğini yanlış anlayıp arkasına bakmadan kaçmak üzere olduğunu fark edince aceleyle ayaklandı. Hissettiklerini kelimelere dökebileceğine inanmadığı için göstermeye karar verdi. Büyük bir adımla karşısındaki çocuğun yanına ulaştı ve ellerini yanaklarına yerleştirip dudaklarına kapandı.
Emre hiç beklemediği öpücük karşısında kaskatı kesildi önce. Daha sonra gözleri kapandı ve dudakları uzun zamandır hayalini kurduğu dudakların üstünde hareket etmeye başlarken kolları Hürkan'ın boynuna dolandı.
Emre'nin karşılık vermesiyle gerginliği yok olan Hürkan aralarından rüzgar bile geçmeyecek şekilde yapıştırdı bedenlerini birbirine. Aylardır düşlediği adamın dudaklarında hayat bulmuştu sanki. Alt dudağını dudaklarının arasına alırken vücuduna yayılan sıcaklık belli belirsiz titremesine sebep oldu. Onca bekleyişten sonra kavuşan iki adam nefesleri tükeninceye kadar birbirlerini dudaklarıyla sevmeye devam ettiler. Nefes nefese geri çekildiklerinde Emre alnını Hürkan'ın alnına yasladı.
"Rüya falan mı bu? Yine çok içtim de sızdım mı bir yerde?"
"Rüyaysa da kimse uyandırmasın bizi. O kadar çok hayal ettim ki bu anı..."
Emre'nin dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Başını biraz geri çekip boy farkının verdiği avantajla yüzünü sevdiği adamın boynuna gömdü. Saçlarında hissettiği dudaklar içinde binlerce kelebeğin aynı anda havalanmasına sebep oldu.
"Burada yaşayabilir miyim?"
Hürkan Emre'nin başını nazikçe boynundan kaldırıp gözlerine baktı. Hafif sulanmış gözleri görünce kalbinin fazla sevgi ve heyecandan durmasından korktu.
"Artık kollarımdan ayrılabileceğini düşünüyorsan çok yanılıyorsun. Seni çok seviyorum, duydun mu beni? Sana çok aşığım. Bu ellerimizin bir daha ayrılmasına da asla müsaade etmeyeceğim."
Emre yaşlı gözleriyle gülüp yüzünü tekrar boynuna gömdüğünde sıkıca sarıldı sevdiğine. Gözlerini yukarı doğru çevirdi ve hayatının en içten teşekkürünü etti. Tamamlanmıştı, tamamlanmışlardı.
Bugün, yani 19 Nisan doğum günüm ve beni mutlu eden iki insana sizi de mutlu edeceğini umduğum bir bölüm yazmak istedim. Normal olay örgümüze ara vermiş olduk ama biraz huzur herkese lazım :) Hepinize okuduğunuz için çok teşekkür ederim ve yorumlarınıza çok değer verdiğimi bilmenizi isterim.