Emre barın soğuk mermerine yaslanmış, sahnede son hazırlıklarını tamamlayan Ömer'i izliyordu. Arkadaşı uzun zaman sonra ilk defa canlı şarkı söyleyecekti. Emre ona defalarca endişelenecek bir şeyi olmadığını söylemişti ama kıvırcık saçlı çocuk ikna olmuyordu. O da öyleydi işte. Emre son zamanlarda yaşadığı olayların onu ne kadar yorduğunu biliyordu. 'Keşke elimden gelse de bütün sıkıntını yok etsem kardeşim. Yaşadıklarının hiç birini hak etmiyorsun.'
O düşüncelere dalmışken yanına yaklaşan çocuğu fark edemediyse de kumral çocuğun bütün odağı ondaydı.
"Emre? Seni burada görmek harika ama evde olman gerekmiyor muydu? Kendini yormamalısın."
"Yiğit, selam. Ömer'in yanında olmak istedim bugün. Evde de biraz daralmıştım zaten iyi oldu."
Emre Hürkan'dan duyduklarının doğruluğunu sorguluyordu o an. Son birkaç ayda yakın arkadaşı olmuş bu çocuk, gerçekten aşık mıydı ona? Onun için gelmediğine emindi. Burada olması mantıklıydı, Ömer'in yanında olmak istemiş olabilirdi.
" Biraz keyifsiz görünüyorsun. Bir sorun mu var?"
"Hürkan'la tartıştık biraz, önemli bir şey değildi ama aklıma takılıyor işte."
"Ne zaman bağlarını koparacaksın bu çocukla Emre? Sana iyi gelmiyor. Son aylarda seni her gördüğümde bir öncekinden daha az gülüyordu yüzün. Sen bu çocuk yüzünden kaza yapmadın mı? Neden hala hayatında?"
"Öncelikle kazayı onun yüzünden yapmadım. Kendi dikkatsizliğimin ve tedbirsizliğimin kurbanı oldum. Ayrıca onu çok seviyorum Yiğit. Ondan başkasıyla yapamam ben."
Bütün bunları iki adım ötede dinleyen Hürkan gülümseyerek sevgilisine doğru döndü. Emre'yi uzaktan seçtiğinde bir süre cesaretini toplamaya çalışmıştı. Sonunda ona doğru ilerlediğindeyse Yiğit yine ondan önce davranmış, Hürkan'a da beklemek kalmıştı. O herif oradayken gidip tekrar gerilmek ve toparlamaya çalıştığı ilişkisini iyice batırmak istememişti. Şimdi tam sevdiği adamın yanına adımlayacaktı ki nefret ettiği ses tekrar ortamı doldurdu.
"Yaparsın belki. Yani denersen başkasını sevebilirsin. Emre... Benim sana bir şey söylemem lazım."
Oda bir anda buz kesmişti sanki. Korku damarlarında dolaşmaya başlarken gözlerini Emre'ye dikti Hürkan. Yüzünden bir şey anlamak imkansız gibiydi. 'Hayır, tanrım hayır. Lütfen yapma sevgilim.'
"Dinliyorum."
Yiğit ellerine baktı, derin bir nefes alıp omuzlarını dikleştirdi ve gözlerini kararlılıkla karşısındaki esmer çocuğun gözlerine dikti.
"Ben sana aşığım."
Emre kısa bir anlığına gözlerini kapattı. Hürkan'ın yanılıyor olmasını çok istemişti. Yiğit'i gerçekten iyi bir arkadaş olarak görüyordu, bozulmasın istemişti. Tam ağzını açmıştı ki Yiğit aceleyle sözlerine devam etti.
"Reddetmeden beni bir dinle nolursun. Arkadaşlığımızı kullandığımı falan düşünmeni istemiyorum. Farklı amaçlarla yakınlaşmadım sana ama zamanla gelişen hislerime de engel olamadım. O kadar güzeldin ki Emre, o kadar güzelsin ki. Önce gülüşüne çarptı kalbim. İlk başlarda kendime engel olmaya çalıştım, durmaya çalıştım ama olmadı. Her güldüğünde nabzım maraton koşmuşum gibi yükselmeye devam etti. Sonra ruhunun inceliğine, düşünceli hallerine, inanılmaz anlayışlı oluşuna... Kısacası seninle ilgili her şeye tekrar tekrar aşık oldum. Şu an gözlerine bakarken içimden bir ses 'ya bir daha bakamazsan?' diyor ya, çıldıracak gibi oluyorum. Hürkan'ı çok sevdiğini biliyorum ama şu anda ne kadar çok probleminiz olduğunu da biliyorum. Deneyemez miyiz Emre? Lütfen..."
Emre ağzı açık dinliyordu arkadaşını. Bütün bunlar olurken nasıl fark etmemiş olabilirdi? Şimdi gözlerine neredeyse yalvararak bakan adama yaşatacağı hayal kırıklığı için bile kendisinden nefret ediyordu.
Hürkan ise nefesini tutmuş, Emre'nin cevabını bekliyordu. Yiğit'in söylediği her cümle onu ne kadar sinirlendirse de bazı şeyleri hatırlamasına sebep olmuştu. Ne kadar şanslı olduğunu unutmuştu Hürkan. Sevgisini göstermeyi unutmuştu. Kendi hayatına, kendi itibarına o kadar dalmıştı ki, yanı başındaki sevgilisine dönüp bakmamıştı bile. Şimdi Emre uzatılan eli tutsa ne diyebilirdi ki? Ona ne vadedebilirdi? Onu bir daha hayal kırıklığına uğratmayacağına nasıl ikna edebilirdi? Emre konuşmaya başlayınca dikkatini tekrar önündeki ikiliye verdi.
"Yiğit, her şeyden önce çok özür dilerim. Gözümün önünde olanlara nasıl bu kadar kör olabildim bilmiyorum. Seni üzdüğüm için gerçekten özür dilerim. Ama gerçek şu ki, kaç kere dünyaya gelirsem geleyim her seferinde aynı adama aşık olacağım. Tanıştığımızdan beri gözüm ondan başkasını görmedi. Bundan sonra da göreceğini sanmıyorum. Şimdi senin uzattığın eli tutsam herkesten çok sana haksızlık etmiş olurum."
Emre arkadaşının yüzünün düşüşüne, bakışlarının yere inişine şahit olurken çaresizdi. Gerçek buydu işte ne yapabilirdi ki? Teselli etse, yanlış anlaşılmaktan korkuyordu. Uzaklaşmak için bir adım attığında gözleri daha az önce bitmek tükenmek bilmeyen aşkını itiraf ettiği adama çarptı.
Hürkan dolu gözleriyle donup kalmıştı. Emre'nin onun orada olduğunu bilmeden, duyulmak için değil anlaşılmak için söylediği sözler ruhunun çatlaklarından sızıp yaklaşık bir aydır karanlığa gömülmüş kalbini ışığa boğmuştu sanki. Emre'nin onu sevdiğini biliyordu bilmesine ama bu sevginin büyüklüğünü de unutmuştu. O sırada Ömer'in sesi mekanda yankılandı.
"Bu sahne olaylarına hoşgeldiniz diye başlanır dediler ama biliyorsunuz ki bu adamda hiçbir şey olması gerektiği gibi işlemiyor. O yüzden... Nabıyonuz lan Burdurlular?"
Mekandan yükselen gülüşmeler hem Ömer'in gerginliğini almış hemde Yiğit'i içinde boğulduğu spiralden çıkarmıştı. Emre arkadaşının son bir kez ona bakıp gerisin geri bardan çıkışını izledi. Kendisi de aynısını yapmak istiyordu, kendini savunmasız hissediyordu. Ama Ömer'i bırakmayacaktı. Hala gözleri kendisine kenetlenmiş olan Hürkan'dan uzağa doğru titreyen bacaklarıyla birkaç adım attı. O sırada sahneye daha yakın duran ekibin kalanını fark etti ve hızla onlara yaklaştı. Bir eli destek almak istercesine Ali'nin koluna yapıştı. Beklemediği hareketle irkilen Ali, koluna tutunmuş Emre'nin kireç gibi yüzünü görünce telaşla ona dönmek istediyse de Emre kolundaki tutuşunu sıklaştırıp 'sonra' dercesine başını salladı.
Ömer ise sahnede Keşke Azınlık Olsaydım ile kuvvetli bir giriş yapmıştı. Mekanın tamamı ona eşlik ediyordu. Kıvırcık çocuğun yüzündeki gülümseme artık daha gerçek, kulaklarına çarpan sesi daha canlıydı. Emre dikkatini ona verdi ve sakinleşmeye çalıştı. Tam kendini ritme bırakmışken beline dolanan iki kol yavaşlayan nabzını tekrar 180'e çıkardı. Arkasındaki beden kendini tamamen Emre'ye yasladı. Esmer çocuk ezbere bildiği ve deli gibi özlediği kokuyla sarhoş olacakmış gibi hissediyordu. Hürkan'ın burnunu saçlarına gömüp derin bir nefes aldığını hissedince aniden yanmaya başlayan gözlerini sıkıca kapattı.
"Seni duyduğumu biliyorsun. Şu an bu ortamda konuşmamız imkansız olduğu için kaçmana izin veriyorum ama saklanmana izin vermeyeceğim sevgilim. Konuşacağız."
Her gördüğümde gereksiz bulduğum cümleyi kuracağım şimdi. Açıkçası çok içime sinmedi bu bölüm. Umarım siz beğenmişsinizdir, yorumlarınızı esirgemeyiniz. Sonuna kadar eleştiriye açığım. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.💘