Mürekkebi Aşk

939 70 21
                                    

Dün gece geldikleri yolu geri dönerken esmer çocuğun dudaklarını samimi bir gülümseme süslüyordu. Yemekten sonra şarabı viski ile değiştirip verandanın önündeki salıncakta birbirlerine sokulmuş, akıllarına gelen her konudan konuşmuşlardı. Hava iyice soğuyup saat gece yarısına yaklaşınca eve girmiş, onlar için hazırlanmış odayı bulmuşlardı. Sonrasında bütün gece bazen ağır ağır bazen bir yere yetişircesine sevişmişlerdi. Uyandığında kaslarında hissettiği tatlı yorgunluğu hatırladığında gülümsemesi daha da büyüdü. Yorulmanın en güzel hali birini sevmekten bitap düşmek olmalıydı.

Sürücü koltuğundaki Hürkan çok farklı değildi sevgilisinden. Bu planı yaparken düşündüğünden çok daha iyi gelmişti bu kaçamak onlara. Bütün gece Emre'nin yüzündeki gülümsemeler, dokunuşları, adını söyleyen sesindeki ihtiyaç ve gözlerindeki aşk gerçekliğini asla kaybetmemişti. Biliyordu ama bir kere daha emin olmuştu. O, sevdiği kadar sevilen nadir insanlardandı. Her ne kadar kendi küçük cennetlerinden ayrılmak istemeseler de Emir'le hasret giderme, ekipçe bir arada olma fikri cazip geliyordu. Hürkan'ın arada kalmışlığını hisseden Emre evden çıkmadan önce sevgilinin beline sarılmış, onu teselli etmişti.

"Gidiyoruz ama döneceğiz. Oldu ki dönemedik, bizim aşkımızın koşulu bu ev değil ki Hürkan. Çıkmaz bir sokağın köşesinde bile bu huzuru buluruz biz. Yeter ki birlikte olalım. Yeter ki sen benim yanımda ol."

Onun cümleleriyle göğsündeki sıkıntı azalmış, öpücüğüyle de eriyip gitmişti. Haklıydı, Emre'nin olduğu her yer Hürkan'ın cennetiydi zaten.

Sonunda tanıdık sokağa girdiklerinde vakit öğlene yaklaşmıştı. Arabayı park etmeye çalışırken arkadaşlarının sıra sıra dizilmiş arabalarını gördüler. Yüksek ihtimalle son eksikler onlardı. Sonunda arabayı park etmeyi başardıklarında el ele yürüdüler defalarca yürüdükleri yolu. Tanıdık kapıyı onlara bu sefer bir öncekinden farklı bir kıvırcık açtı.

"Hoşgeldiniz." Ömer Hürkan'a sarıldıktan sonra Emre'yi baştan aşağı bir süzdü. "Toparlanmışsın, ölü gibi gözükmüyorsun artık. Gerçi iyileştiğinden mi şu yavru ayıcığa kavuştuğundan mı bilemiyorum."

Hürkan'ın "Hey!" nidasına gülerken Ömer'in açık kollarına adımladı. Sınavları yüzünden yanına gelememiş olduğu için üzüldüğünü biliyordu Emre. Birbirlerini sıkıca sarmaları biri için 'özür dilerim' demekken diğeri için 'sorun yok' demekti. Bir el Emre'nin koluna asılıp onu çekene kadar öylece kaldılar.

"Tamam yeter gören de sen geldin yurtdışından zannedecek amk. Ben sarılacağım en çok ben özledim."

Emir'in de sarılma faslından sonra sonunda diğer arkadaşlarına katıldılar. Önlerinde birkaç atıştırmalık, herkesin elinde birer bira muhabbetin içine dalıp gittiler. Emre Emir'i gözlemleri hakkında sorguya çekerken Hürkan Ömer'in kendisine dikilmiş gözlerini fark etti. Başını 'ne oldu?' der gibi salladı. Ömer de bir baş hareketiyle ona içeri odayı gösterdi ve yerinden kalktı. Ömer uzaklaştıktan bir dakika kadar sonra Hürkan da yerinden kalkıp arkadaşının peşinden gitti. Ömer, Ali'nin odasında yatağın üzerine oturmuş kollarını kavuşturmuş bekliyordu. Hürkan içeri girince keskin bakışlarını tekrar uzun boylu çocuğa dikti.

"Hayırdır oğlum torbacımmışsın gibi hareketler sergiliyorsun?"

"Emre'nin keyfi çok yerinde gözüküyor. Ortam da baya kalabalık, herkesin içinde sormak istemedim. Planınız ne kanka? Nasıl açıklayacaksınız, yavaş yavaş mı bir anda mı?"

"İkisi de değil. Açıklamayacağız."

Ömer bunu bekliyormuş gibi yüzünü sıvazladı.

"Oğlum sen akıllanmayacak mısın? Neden böyle yapıyorsun ben anlamıyorum ki. Kısmetinin kapanmasından mı korkuyorsun nedir yani?"

Too Late ¦ mengolaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin