Asrın'ın çocukluğunun, ergenliğinin geçtiği sokaklardan geçerken elini sıkı sıkıya tutuyordum. Normalde arabayla sokağa girebilirdik ama Asrın bunu istememiş, bir arka sokağa arabasını park edip yıllardır gelmediği mahallesinde yürüyordu.
"Şuradaki ağaca çıkarken kolumu kırmıştım," dedi ilerideki bir ağacı gösterirken. Bahçesi olan bir apartmanın içinde yeşermiş ağacı görünce güldüm.
"Senden hiç ağaca çıkabilecek bir enerji alamadım valla hocam." Başımı ona çevirip biraz olsun gülsün diye eski anılarımdan en saçmasını düşünüp konuştum. "Senin ağaç dediğin şu bitkinin iki katı büyüklüğünde olan bir ağacın tepesine çıkmıştım ilkokula giderken. Serkan iti beni gazlamıştı sonra da beni ağacın tepesinde bırakıp gitmişti. Ben bütün akşam üstü ağladım ağacın tepesinde. Kuş yuvası vardı, anne kuş bana saldırıyordu falan."
Asrın, bugün ilk defa güldü ve birleştirdiğimiz ellerimizi ayırıp beni kolunun altına alarak yürümeye devam etti.
"Sonra nasıl indin ağaçtan?"
"Serkan acıyıp geldi herhalde, bilmiyorum. Neyse beni tutacağını falan söyledi ben de salağım herhalde, inandım ona. Çocukken Tc erkeklerinin şerefsiz olduğunu çözememişim. Sonra açtı kollarını ben de indim birkaç dal. En sonunda ayağım kaldı ve bu salak beni tutmak yerine kaçtı. Ayağımın üstüne düşüp bileğimi çatlattım ve alçıyla gezmek zorunda kaldım. Of bir de gelip alçıma yazılar falan yazdı. Aptal bu gerçekten ya. Yine sinirlendim limon kafaya."
Asrın tekrar gülüp saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı. "Serkan'ın yerinde ben olsaydım kesin seni tutardım. Muhtemelen ikimizin de bir yerleri çatlardı ama değerdi."
"Sen aşıksın bana ondan. Serkan iti kendini düşünür sadece." Güldüm ve başımı Asrın'ın göğsüne yasladım. "Keşke çocukluk arkadaşı olsaydık."
"O zaman birbirimize asla aşık olmazdık."
Aslında haklı sayılabilirdi çünkü çocukluk arkadaşım olan Serkan'ı hep abim olarak görmüştüm. Muhtemelen Asrın'la da arkadaş olsaydık abim olacaktı ve hislerim oluşsa bile bunu asla kabul etmeyecektim.
"Haklısın ama eğlenceli olurdu. İkimiz de haydut gibiymişiz."
Asrın'ın yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi ve dudaklarını ıslattı. "Muhtemelen bütün mahalleli bizden nefret ederdi ama kesin çok eğlenirdik. İlerideki mahallelilerimizden çok şikayet alacağız."
Kalbim bir anda hızlandı ve başımı göğsünden çekip yüzüne baktım. Hâlâ minik bir tebessümle yola bakıyordu.
Az önce dolaylı yoldan evlilik teklifi mi almıştım ben yoksa yine her şeyi kafamda mı kuruyordum acaba?
"Nasıl yani?" diye sordum yüzünü incelerken. Harbiden mi diye bağırmamak için kendimi sıkıyordum. Şimdiden onum mahallesinden kovulmasam iyi olurdu bence.
Asrın, cam gibi parlayan mavi gözlerini bana çevirdi ve gülümsemesini biraz daha genişletip dudaklarını ıslattı. "Orasını da ileride öğrenirsin."
Kaşlarım çatıldı. Hem bir şeyleri anlıyor hem de hiçbir şeyi anlamıyordum bu yüzden sinirlerim bozulmuştu. Evinin önüne gidene kadar ağzımı açıp kapatmadan başının etini yiyesim gelse de kendimi sıktım ve tek kelime etmedim çünkü biraz sonra nasıl birileriyle karşılaşacaktık, Asrın'a nasıl davranacaklardı hiçbir fikrim yoktu. Bir de ben bitmek bilmeyen cümlelerimle başını şişiremezdim.
İçimden bir his kalbinin kırılacağını ve benim de canımın yanacağını söylüyordu ama Asrın'a bunu söyleyemiyordum. Gözlerindeki umudu görürken hayallerini yıkamazdım. Hem yıllar geçmişti, belki de ailesi çok pişmandı ama Asrın'ı aramaya yüzleri olmadığı için ulaşmıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ehliyet Kursu | TEXTING
Short Storyİdil: Nasıl ya şimdi frene ve gaza basınca ekran resmi alınmıyor mu? İdil: YIKILDIM İdil: Nasıl olmaz???? Ehliyet Hocası: Bininciye söylüyorum asla ama asla aynı anda basmıyoruz ikisine. İdil: Ekran görüntüsü alıyoruz da beni mi kandırıyorsunuz h...