Periler genç kızı güvenli bir yere götürmek istemişlerdi. Böylelikle gövdesi etrafını dolaşmanın günler süreceği, dalları yeni hayatları içinde barındırabilecek kadar uzun ve sonu görünmez bir ağacın serin gölgesi altına getirmişlerdi. Yaprakları kimi yerde sarı, kimi yerde pembe kimi yerde ise yeşildi. Köklerini ve dallarını ormanın her yerine salan ağaç, ormanın kalbi olmuştu. Ve periler genç kızı ormanın kalbine getirmekten çekinmemişlerdi.
Mavera büyük bir oyuktan içeri girdiğinde kahverengi gözleri ışıl ışıl parladı. Artık gördüklerine şaşırmasa da her seferinde kendini büyülenmekten alamıyordu.
Ağacın içi yeni bir dünyaya açılıyordu. İçerisi sarı renkte ışıl ışıl parlarken, gövdenin içindeki minik evlerden kafasını çıkaran diğer periler ve canlılar Mavera'ya ilgili gözlerle bakıyorlardı. Tıpkı doğanın her sırrına erişebilmiş ve sonunda barışı seçmiş kayıp bir kavim gibiydiler.
Ağacın görünmeyen tepesinden gelen ışık hüzmesi etrafı aydınlatıyordu. 'Sanırım bu ışık yeryüzünden geliyor' diye düşündü genç kız.
Mavera şapşal bir kız değildi. Onu buraya birisinin getirdiğini fark etmişti. Tek yapması gereken o kişin kendisi ile iletişim kurmasını beklemekti. Bu yüzden perilerin kendisini çekiştirdiği yere gitmekte bir sakınca görmedi. Ağacın içindeki başka bir oyuktan içeri girdi. Bu seferki Mavera'nın boylarında bir oyuktu ve yeşil sarmaşıklarla örtülmüştü.
Karşısına çıkan bir başka koridor tek yönlüydü. Ancak düz yürüyebilirdi. O da öyle yaptı. Duvarlardaki işlemelerin muhteşem görüntüsü usta bir marangozun elinden çıktığını belli ediyordu. Olayları resmetmişlerdi. Bu resimler Firya'nın karanlık tarihinin bir kısmını aydınlatabilirdi.
Duvarları büyük bir dikkatle incelerken bir şeye çarptı. Gözlerini çarptığı şeye çevirip baktığında bunun bir heykel olduğunu gördü. Koridorun sağ kısmının devamında sırayla farklı kişilerin heykelleri dikilmişti. Hepsi çok kudretli görünüyordu.
"Mavera"
İsminin söylendiğini duyduğunda yürümeye devam etti. Genç kızın her bir adımında heykellerin gözleri onu takip ediyordu.
Mavera nihayet bir başka eşikten geçip yuvarlak bir odaya geldi. Duvarlar tamamen kırık aynalarla kaplıydı. Bu odanın ışığı ise soluk mavi rengindeyi. Sanki bir yerlerde suyun dalgaları odaya yansıyordu.
Genç kız kendi suretine kırık aynalardan bir bakış attı. Buraya geldiğinden beri çok değişmişti. Kahverengi gözleri ve saçları daha parlaktı. Boyu biraz daha uzamıştı ve gözlerinde kendinin bile anlamadığı bir bakış vardı. Üzerindeki beyaz kıyafetler kirlenmişti. En son iki gün önce banyo yapmıştı bu yüzden uzun dalgalı saçları kıyafetleri gibi pek temiz sayılmazdı.
Yavaşça ayna kaplı duvara yaklaşıp kendi yansımasından yüzüne dokundu. Ayna ile temas eden elinin altında bir hareketlenme meydana geldi. Bu hareketlenme küçük sinirler gibi oradan oraya çizgi halinde yol izleyerek bir kaybolup bir görünüyordu. Bir yerlerde bağlantı kuruyor gibiydiler.
"Mavera."
Yabancı bir kadın sesi genç kıza merhamet dolu sesiyle seslendi.
"Uzun süredir seni bekliyordum." dedi nazik ses.
"Siz kimsiniz?" dedi genç kız aynı yumuşak ses tonuyla. Nedense yüreğinden gelmişti aynı şekilde karşılık vermek.
"Ben bu ormanın bilinciyim. Boşuna bakma benim minik perim beni göremezsin."
"Beni buraya siz mi getirdiniz?" dedi genç kız. Çünkü birçok müdahale ile buraya geldiğini fark etmişti. İlk önce o çukura düşmesi, sonra düştüğü yerden bir şekilde kurtulup minik perilerin kendisine yol göstermesi... Hepsi bilinçli bir şekilde gerçekleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Mimarı
FantasyAlçalan trenin kapıları açıldı ve içeriye biri girdi. Silindir şapka takan ve yüzünün üst kısmını siyah tülle örten biriydi içeri giren. Üzerinde siyah uzun paltosu ve elinde yılan başlı bir bastonu vardı. Yavaş adımlarla vagonda ilerlemeye başladı...