¹⁴Sarayın Hanımı

101 23 42
                                    

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ✨

Gece yarısı olduğunda, gezegenin yarısı morun en karanlık rengiyle boyandığı vakit; Zales, Mavera ve Prenses sihir dükkânına geri dönmüşlerdi. Mavera, gözlerinin önünde bir perde var gibi etrafının farkında değildi. Prenses, gönlünce dans etmiş olmanın verdiği mayhoşlukla dükkânın köşesindeki koltuk takımlarından birine kıvrılmış ve derince bir uykuya dalmıştı.

Zales ise bir köşede derin düşünceleri yüzünden keyifsiz hissediyordu. O Kuşu kendi gözleriyle etten kemikten görmüş olmak hâlâ onu hem iliklerine kadar titretiyor hem de büyük bir şaşkınlıkla sersemletiyordu. Mavera ile olan bağlantısı neydi? Bunun sebebi her neyse onu çokça rahatsız ediyordu. Yoksa Mavera'nın insan olduğunu bir şekilde öğrenmişti ve onu tuzağına çekmeye mi çalışıyordu? Onu iliklerine kadar ayırıp daha sonra da Gece Sarayı'nda vereceği büyük bir şölenle konuklarına mı ikram edecekti?

Böylesine güçlü bir varlıktan onu nasıl koruyabilirdi ki?

O Kuş'un hakkında zamanında birkaç şey duymuştu. Henüz küçük bir çocukken onun bir resmini görmüştü. Gizlice babasını ve onunla görüşmeye gelen gizemli adamları kapının aralığından dinlerken odada onun resmi vardı. Resmedilirken boyalarına ve fırçalarına sihir katılmış gibi görünen resim, ona karşı bunca nefret duyan kişilere rağmen zarar görmeden gururla duvarda asılı duruyordu.

Büyük bir kütüphanede onun türü hakkında araştırma yapmak istediğinde ulaşabildiği bilgiler sınırlıydı. Hakkında fazla bir şey yazmıyordu. Yalnızca, damarlarında güçlü kanlar akan özel kişileri yakalayıp ve onların etlerinden kendilerine yemek ve kanlarından şarap yaptıklarını okumuştu. Firya'nın dokuz katlı göğünün alemlerinden birinde var olduklarını ve bu dünyaya indiklerini, ayrıca çok güçlü olmalarının yanı sıra bir lanet taşıdıkları da söylenirdi. Ama lanetin ne olduğu yazmazdı.

Gece kuşları karanlık bulutların arasında bir sır gibi dolaşırlardı. Onların gerçekten bir kuş mu yoksa başka bir varlık mı olduğunu kimse bilmezdi. Tek bildikleri kuş formuna bürünebilmeleri ve uçan neredeyse her yaratığa hükmedebildikleriydi. Neyse ki böylesine tehlikeli bir varlığın doğduğunda La-firya'nın olağanüstü topraklarına gelmesi çok nadir olurdu. Çünkü göğün daha keşfedemedikleri çokça âlemi vardı.

Zales kitaplardan pek bir şey öğrenemeyince başına geleceklerden habersiz babasına sormak istemişti. Cesaretini güç de olsa toplamış ve önünde kafasını kaldırmaktan çekindiği babasının karşısına dikilip gözlerine bakmıştı. Kendi gözlerinin aksine babasının gözleri maviydi. Upuzun gümüş rengindeki saçları ay gibi parlıyordu. Yüzü çok güzel olsa da kalbi hiç güneş almayan boş ve karanlık bir oda gibiydi. Kötüydü.

Nihayet Zales gece kuşu hakkında soru sorduğunda kendilerini dinlemesinden ötürü çok öfkelenip onu bir mahzene kapatmıştı. Günlerce aç ve susuz bırakılmış, bilincini kaybedene kadar dövülmüştü. Zales o zamanlar onları gizlice dinlediği için cezalandırıldığını düşünse de çok sonradan yalnızca babasının kendisine duyduğu nefretten bunları yaptığını fark etmişti. Ama asla neden kendisinden nefret ettiğini ve diğer kardeşini hep daha çok sevdiğini öğrenememişti.

Çünkü kapalı kaldığı mahzende bir gün gözlerini açtığında bütün herkes yok olmuştu. Kabilesindeki herkes ortadan hiç var olmamış gibi hiçliğe karışmıştı. O zamanlar yaşadığı acıyı tarif etmesi imkânsızdı. Bu yüzden uzun yıllar boyunca yalnız kalmıştı.

Geçmişi düşünmek eskiden Zales'e çok acı veriyordu. Her zaman kendiyle baş başa olmak ve hep kendisini suçlamak onu zamanla acımasız birine dönüştürmüştü. Şimdi ise o kadar yalnız hissetmiyordu.

Ruh MimarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin