Ruh Alevi

17 3 13
                                    

İlk defa o gece gördüğü kabuslar kalbini sıkıştırmıştı genç kızın. Kabus olduğunu fark etmesine rağmen gözlerini açamamış ve ay ışığı saati sabah vaktine gelene kadar da rüyalarındaki tutsaklığı sürmüştü. Nihayet gözlerini kan ter içinde kalmış bir vaziyette açtı. Geniş pencerenin iğne yapraklı ormana bakan manzarasında sürmeli tavşanlar zıplıyor, siyah benekli kunduz yavruları annelerini nehirde bekliyordu. Pırıltı kanatlı yeleli kelebek sürüsü iğne yapraklı ormanda yırtıcıların dikkatini çekmek için zarifçe uçuyordu.

Mavera nefesini kontrol altına almaya çalıştı. Dün neler olmuştu öyle? Duyduğu fısıltılar ölülere mi aitti? Karanlık gözüne perde indirmişken bir şeyler görmesi imkansızdı. Ruh mimarlarının karanlıkta görme yeteneği yoktu anlaşılan.

Yataktan çıkıp banyoda elini yüzünü yıkadı. Nedense dün akşam korktuğunu hissetmişti.

Ama fısıltılardan değil.

İlk defa aklına başka bir soru takıldı. Firya'nın hükümdarı tehlikeli biri olabilir mi?

Gece kuşları nadirdir, yırtıcıdır ve en önemlisi karşısındaki kişinin aklıyla oynayabilir. Bazı kitaplarda gece kuşlarıyla ilgili  nadir de olsa birkaç bilgi yer alırdı. Emin olduğu bir şey varsa o da Altair'in bir gece kuşu olduğuydu. Ve efsanenin baş kahramanı.

"Ama efsanede bir kurtarıcı olduğu anlatılıyor." aynaya bakarken söylediği sözler boş odada yankılandı.

Sonra içindeki ses sinsice fısıldadı. Emin misin?

"Alakası yok." dedi kendi kendine. En iyisi gidip emin olmaktı. Yüz yüze gelip sorabilirdi. Küçükken dinlediği bir efsanenin baş kahramanıyla kanlı canlı görüşmek tuhafların da en tuhafıydı. Daha da tuhaf olan bir şey varsa, o da bunların hiçbirini tuhaf bulmuyor oluşuydu.

Üzerini değiştirip odadan çıktı. Daha önce bu katlarda çok fazla çalışan görmezdi. Ya da saray sakinlerini. Birden bir gün sanki başından beri oradaymış gibi dolandıklarını görünce dejavu hissetti. Yanından geçerken kendisine selam veren görevlilere aynı şekilde başını her eğerek karşılık verdiğinde hepsinin yüzünde bir şaşkınlık belirtisi oluşuyordu. Bunu yapmalarının birçok nedeni olabilirdi.

Birkaç tane eşikten geçti ve bir düzine kapıyı araladı. Herkes kendisine selam veriyor ya da kibirli gözlerle bakıyordu. Yüzlerce bakış tüylerini ürpertti. Hiçbir şey yapmadan yorulduğunu hissedince bir köşeye doğru yürüyüp cam kenarında durdu. Tavandan sarkan kandiller döne döne koridorun ardındaki salona doğru ulaşıyordu. Her bir kolonun arası karanlıkta kalıyor sonra tekrar aydınlanıyordu. Eğer hiç güneşi doğmayan bir saraydaysanız yıldızların saraya taşındığını sanabilirdiniz.

Salona doğru baktığında yürümek için daha çok yolu olduğunu görebiliyordu. Derince bir nefes alıp geri verdi.

"Şşt."

Bir ses duyup duymadığından emin olamadı.

Tekrardan bir "şşt" sesi.

"Sanırım sarayın arada sırada seninle konuştuğu doğruymuş." dedi kendi kendine alçak bir sesle.

Bir hikayeye göre Gece Sarayı bir ruha sahipti ve canı sıkıldığı zaman sarayda yaşayanlara şakalar yapmayı severdi. Bazen kapıların yerini karıştırır veya onları yok ederdi. Ardından kahkahaları şakalarıyla korkuttuğu kişinin zihninde yankılanırdı. Tuhaf bir eğlence anlayışı vardı.

"Saray değil bir örümcek konuşuyor."

"Bir örümcek mi?"

"Pencerenin kenarındayım."

Ruh MimarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin