"O dört küçük kızın katili sen miydin?" dedi ruh mimarı içinde kaynayan öfkeyle. Neredeyse öfkeden titreyecek olan bedenini yumruklarını sıkarak durduruyordu.
"Dört mü? Kırk dört olduğunu sanıyordum." alaycı konuşması soytarı kimliğine uyum sağlıyordu. Sonra bir şey hatırlamış gibi durdu "E hadi ama seç bir tane." dedi. Ürpertici ve rahat tavırları tehlikenin adını haykırıyordu.
"Maskenin arkasındaki asıl soytarının kim olduğunu merak ediyorum." dedi genç kız dişlerinin arasından. Çatılmış kaşlarının altından gözleri kahverenginin kızıllığıyla yanıyordu. Fiziksel bir saldırıda kazanma ihtimalinin düşük olduğunu biliyordu. Bunun için zeki olmaya gerek yoktu ama iş işten geçmiş sular çoktan akmıştı. Hiçbir şey aynı kalmazdı ve nehir aynı nehir olmazdı. Ve Mavera da nehrin denize bağlandığı o noktadaydı.
"Kalbimi kırıyorsun." dedi sahte bir üzgünlükle. "Ben sadece emir kuluyum. Sıradaki kişi ise sensin." Sözlerinin ardından birden gözden kayboldu.
"Aslında seni burada görmeyi beklemiyordum. Geçerken bir uğrayayım demiştim ama o da ne? Sıradaki kurbanım onu öldürmem için beni bekliyor."
Arkasından ve solundan belirdi.
"Ne kadar duygulandığımı anlatamam. Bıraktığın kitabın kokusunu takip ediyordum hâlbuki."
"Kes artık sesini!" uğultu sesleri rüzgârın şiddetlenmesiyle çoğaldı. Bulutlar ormanın üzerine doğru çekiliyordu. Ruhlar toplanmış emir bekliyorken Ruh mimarı flüdünü çıkardı. Maskeli soytarı ne yapacağını izlerken bir flüdün notaları tehlikeye beste yapıyordu. Nefesinin kesildiğini hisseden Soytarı iki sıçrayışta uzaklaştı. Havayı hapseden sesler kulaklarında ve gözlerinde basınç etkisi yaratmıştı. Patlayarak ölmek istemezdi. Maskenin ardında gülümseyen yüzü düştü. Güçlü olduğu söylenmemişti. Bu işi bir an önce noktalamalıydı.
Elini pelerininin içine attı ve uzun bir bıçak çıkardı. Neredeyse bir kılıç kadar uzundu. Bıçağı tutan elini kaldırıp boşluğa savurduğunda onlarca bıçak darbesi havada Ruh mimarının üzerine doğru yağdı. Ruh mimarı flüdü bir kılıç gibi tutup saldırıyı karşılarken yine de geriye doğru savruldu ancak parçalara ayrılmadan kurtulmuştu.
Ayağının altından bir kedi gibi kabaran toprak onu havaya doğru yükseltti. Rüzgâr saçlarını savurdu ve öfkeli bakışları bir soytarıyı titretti. "Ben yeterince merhametliyken teslim ol." Konuşan bir insan değildi. Ruh mimarı flüdünü tekrar üfledi. Sislerin içinden yükselen gölgeler ruhları gerçek hayata taşıyordu. Ruhların gardiyanlarını çağıran Mavera onlara somutluğa ulaşmalarına süreli olarak izin verdi.
Maskeli soytarı bir ruh mimarıyla karşılaştığını o anda anladı. Yalnızca öldürdüğü bedenlerin ruhlarını görebilirdi ve bu üstünde yükselen büyük ruhlar onun öldürdükleri değildi. Efendisine, Nileyn'e ihanet edemezdi ama belki bu durumdan kurtulabilirdi.
"Eğer bana zarar vermezsen aradığın ruhları nereye götürdüğümü söylerim."
Bir ruh fısıldadı kulağına doğru. "Güvenme ona."
Alayla karşısındakine baktı Mavera. Zaten öyle bir niyeti yoktu.
"Anlaşma yapacak konumda değilsin."
"Zindana giden yol yalnızca efendimin ortaya çıkar. Ben olmadan asla o odayı bulamazsın." Bu doğruydu. Tuvale vurulan her bir fırça darbesi gerçeğe dönüşürdü. Efendisinin çizdiği zindan, ruhları tutar ve onun isteğiyle gün yüzüne çıkardı.
Elinde bir ayna belirdi Maskeli soytarının. Kukuletasındaki ziller her sallantıda çınlarken aynanın yüzünü Ruh mimarına doğru çevirdi. Zillerin çınlama sesi kulaklarına ulaştığında dikkati dağıldı Ruh mimarının. Aynanın yüzünde kendi yüzü belirince zaman katılaştı ve buza dönüştü. Maddeler birbiriyle karıştı ve her şey yokluğa sürüldü. Hipnotize bir zihin kendi gücünü kontrol edemezdi. Gardiyan ruhlar toza dönüşüp toprağa yığıldılar ve hiç var olmamış gibi yok oldular. Diğer ruhlar güvendikleri duvarın yıkılışını esefle izlediler. Kukuletalı soytarı göz açıp kapayıncaya kadar Mavera'nın arkasında belirdi ve flüt tutan elini yakaladı. Gözlerinin önünden kaybolan aynanın tutsak büyüsüyle çınlamalar yok olduğunda gerçekliğe henüz dönmüştü Mavera. Flütün artık elinde değil de yerde olduğunu gördüğü anda sağ eli geriye doğru bükülmüştü. Acı bir çığlık dudaklarından dökülürken bu dünyadaki varlığının neredeyse kesinleştiğini haber veriyordu adeta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Mimarı
FantasyAlçalan trenin kapıları açıldı ve içeriye biri girdi. Silindir şapka takan ve yüzünün üst kısmını siyah tülle örten biriydi içeri giren. Üzerinde siyah uzun paltosu ve elinde yılan başlı bir bastonu vardı. Yavaş adımlarla vagonda ilerlemeye başladı...