Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın 😊🌺
********************
Gözleri heyecanla tıpkı çakmak taşından çıkan kıvılcımlar gibi parlıyordu. Kelimenin tam anlamıyla parlıyordu. Bir an önce eve varmak isteyen ayakları seke seke ilerlerken elinde tuttuğu torbaya sevinçli bir bakış attı. Gerçekten fakir olan ailesi için bu çok büyük bir nimetti. Bugün yaptığı ayak işleri ona ziyadesiyle geri dönmüştü. Yorulmasına değmişti. Hem parasını almış hem de ailesine yetecek kadar çok bir torba yemek verilmişti. İçinde kekler, börekler, kutu kutu zümrüt güzelliğinde poğaçalar vardı.
Eve doğru yaklaşırken gözlerinin karardığını hissetti. Kısa süreli göz kararmasını umursayamayacak kadar neşeliydi. Kalbi kıpır kıpırdı. Yoluna devam etti. Ancak elleri titremeye başlarken kendisinde bir terslik olduğunu fark etti. Yine de umursamak istemedi. Bugünü hiçbir şeyin mahvetmesini istemiyordu. Buna göz yumamazdı. Evin kapısından içeri girdiğinde annesiyle küçük kız kardeşinin tek odalık evlerinde kazanın başında yemek pişirmeye uğraştıklarını gördü. Yüzlerinde umutsuz bir ifade vardı. Babaları ise hareketsizce yatakta yatıyordu. Gözleri tavana bakıyordu. Ne gördüğünü kimse söyleyemezdi.
Her zamankinden çok daha neşeli bir şekilde aile üyelerinin dikkatini boğazını temizleyerek çekti.
"Size bir sürprizim var!" dedi heyecanla. Kız kardeşi merakla yanına yaklaşırken arkasında sakladığı torbayı birden ileri uzattı. Kardeşi torbayı hemen kaptığı gibi ağzını açıp içine baktı. Daha önce hiç yemediği kadar çok yiyecekler ona torbanın içinden göz kırpıyorlardı. Sevinçle çığlık attı. Sonra emin olmak için tekrar torbanın içine bakarken annesi yanına yaklaştı. O sırada küçük kız sevinçle ellerini çırpıyor ve heyecanla bir şeyler mırıldanıyordu.
"Bunları nereden buldun oğlum?" diye başını torbadan kaldıran annesi oğluna baktı. Ama oğlu donmuş bir vaziyette gözlerini belli belirsiz bir yere odaklamıştı. Hiçbir şey söylemiyor ve yapmıyordu. Annesi yanına yaklaşıp elini omzuna koydu.
"Oğlu-" lafını bitirememişti. Omzuna koyduğu elin kopup evin kenarına fırlamasını algılamak güçtü. Kolundan fışkıran kana bakarken gözleri dehşetin resmini çiziyordu. Az sonra odada duyulan küçük kızın çığlığı sessizliği bozduğunda genç çocuk bilinçsizce harekete geçti. Annesini bir çırpıda öldürdü. Kız kardeşi korkudan donakalmıştı. Onun da sonu annesininkine benzediğinde yatakta ona doğru bakan babasına doğru yürüdü. Adamın gözlerinden akan yaşlar yastığını ıslatıyordu. Çok geçmeden ruhunu teslim eden adamın göz yaşları durdu. Yerine öldüğünü belli eden donuk ve soğuk gözler kalmıştı.
Genç çocuk kendine geldiğinde tıpkı bir kova boyanın düşüp etrafa sıçraması gibi duvarlara sıçramış kanda gezdirdi gözlerini. Göz bebekleri dehteşle titriyor ellerindeki kanların hâlâ yere damlamakta olduğunu görüyordu. Boğazını koca bir meyveyi çiğnemeden yutmuş gibi bir şey zorluyor ama aklının bulanıklaşması ve neler olduğunu anlayamayan zihni ağlamasına ve hıçkırmasına engel oluyordu. Tüm görüntüler zihnine bir bir dolarken henüz yeni açmış bir çiçeğin üstüne basılıp ezilmesi gibi ölen tüm umutları ve yok olan mutluluğu kalbine birer ok gibi saplanıyordu.
Dizlerinin üstüne çöktüğünde ağlamasına bile fırsat bulamadan bedeninde hissettiği basınçla gözleri yuvalarından fırladı. Kelimenin tam anlamıyla fırladı. Basınç bedenini patlatıp dağıtırken hayatı oracıkta son buldu. Koyu renkli siyaha çalan yeşil bir duman şimdi paramparça olmuş bedenin içinden çıkarak yükselirken sanki keyifliydi. Belki bir formu olsaydı kahkahalar atıyor olurdu.
Hemen ardından bir karadelik misali ortaya çıkan derin çukur tıpkı cehenneme açılan kapı gibi ürpertici bir sesle genişleyerek mezara dönüşürken çukurun içinden çıkıp yavaşça bulunduğu bölgeye sirayet eden zehirli duman ona maruz kalan bitki örtüsünü çürüterek öldürüyordu. Aynı anda gezegenin birçok bölgesinde meydana gelen bu derin çukurlar yüzü hiçbir zaman gülmemiş yaslı ruhların geride bıraktığı tek şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Mimarı
FantasyAlçalan trenin kapıları açıldı ve içeriye biri girdi. Silindir şapka takan ve yüzünün üst kısmını siyah tülle örten biriydi içeri giren. Üzerinde siyah uzun paltosu ve elinde yılan başlı bir bastonu vardı. Yavaş adımlarla vagonda ilerlemeye başladı...