Meriç sarayında bir koşuşturma vardı. İris hanım tüm çalışanlara büyük bir ciddiyetle talimatlar verirken o sırada minik Meşe kıkırtılar eşliğinde ruh mimarının yanına gidiyordu. Elinde Alfehim diyarında kutsal kabul edilen bilge ağacın reçinesi vardı. Bu reçine Meriç sarayının gizli odalarının birinde korunuyordu ve Meşe bir ruh olduğu için onu almayı başarmıştı. Ruhlar soyut oldukları için somut dünyadan bir şeyler alıp onu kullanmayı başaramasa da Meşe, ruh mimarının iznini almıştı. Bu yüzden sorun yoktu.
Ruh mimarının yanına ulaştığında elindeki cam şişenin içinde bulunan reçineyi ona uzattı. "Çok öfkeli. Bir volkan ejderi gibi." kıkırdadı.
Mavera şişeyi Meşe'nin elinden alırken yanında getirdiği uzun halatı çantasından çıkardı. Rahat hareket edebilmek için esnek kumaştan bir tişört ve pantolon giyinmişti. Ayak bilekleri ve tişörtün kol bilekleri lastikliydi. Sade mor renginde basit kıyafetler giymişti ve uzun saçlarını arkadan örmüştü. Kulağında incecik gümüş zincirlerden küpeler sarkıyordu.
Çabuk hareketlerle halatı reçineye bulamaya başladı. İris hanımın onu bulması an meselesiydi. Bu reçine halatı güçlendirecek ve boyu yetmediği takdirde onu bir noktaya kadar uzatacaktı. Sonunda işini bitirdiğinde halatın ucunu köprünün direklerinden birine bağladı. Sağlam olması için iyice sıktı. Halatın kalan kısmını aşağı, sonu görünmeyen boşluğa sarkıttığında kısa süreli bir sorgulama aşamasından geçti. Ancak oyalanacak zamanı yoktu. Birazdan gezgin gezegen gelecekti ve dikkatleri dağıtacaktı.
Yılın belli zamanlarında gezgin gezegen kendi yörüngesinden çıkar ve Firya'nın göğünde belirirdi. O zaman parlak bir ışık herkesin gözünü kamaştırır ve birkaç saniyeliğine sersemletirdi. Mavera bunu kaçmak için kullanacaktı. Böylece aşağı indiğinde muhafızlar onu fark etmeyecekti. Ellerine taktığı eldivenle sürtünmenin vereceği hasardan kurtulacaktı. Bu yüzden çok oyalanmadan köprünün kalın duvarının üzerine çıkıp eline halatı aldı. Kalbi şiddetle çarparken yapacağı şeyin bedellerini düşündü. Bu sarayda bir tutsaktan başka bir şey değildi. Herkes ondan bir şey bekliyor ama kimse ona bir şey söylemiyordu. O halde çok da düşünmesine gerek yoktu.
Arkasını boşluğa vermiş tam ineceği sırada İris hanım ona yetişti.
"Orada dur bakalım!"
Mavera başını kaldırdı. İris hanım ve ardından gelen muhafızlar ona doğru bakıyorlardı. Solundan gelen hareketlilikle oradan da muhafızların kendisini yakalamak için geldiğini fark etti.
"Oradan atlayarak ne yapmayı düşünüyorsun kendi öldürmeyi mi!?"
Genç kız kısa bir an sustu ve sonra konuştu. "Çok endişeleniyorsan efendine söyle de beni kurtarsın."
İris hanımın yüzü allak bullak oldu.
"Hemen in oradan yoksa seni oradan almasını biliriz."
Mavera bu tehdit karşısında neredeyse kahkaha atacaktı. Git gide şiddetlenmeye başlayan rüzgardan uçuşan saçları gökyüzüne meydan okurken yüzündeki büyük gülümsemesiyle konuştu.
"Yakalayabiliyorsan yakala beni." sözlerinin hemen ardından boşluğa doğru atlarken herkes ileri doğru telaşla atılmıştı ancak gezgin gezegen tam o sırada gökyüzünde belirdiğinde herkes ellerini gözlerine siper etmek zorunda kaldı. Parlak ışık sabahın aydınlığında gökyüzünü aydınlatırken kırılan ve yansıyan ışık gökkuşağını da beraberinde getirdi. Aşağı doğru hızla kayan Mavera gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Açarsa sersemler ve halatı bırakabilirdi. Bu da hikayesinin sonu olurdu.
Halat ellerinden hızla kayıp giderken kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Birden aklına aceleden unuttuğu bir şey geldi. Meriç sarayına kendini ziyaret etmesi için resmi olmayan bir mektupla birini davet etmişti. Sarı kuşun, mektubu doğru kişiye ulaştırdığından emindi ama şu an kendisi saraydan ayrılıyordu. Gelse bile görüşemeyeceklerdi. Bunları düşünürken yavaşça gözlerini araladı. Bunu üçüncü kez yapmasına rağmen hala heyecandan ruhu bedenini terk edecekmiş gibi hissediyordu. Nihayet ayakları yeryüzüne değdiğinde gezgin gezegen de pılını pırtısını toplayıp gidiyordu. Reçine olmuş eldivenleri ellerinden çıkarıp Meşe'yi çağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Mimarı
FantasyAlçalan trenin kapıları açıldı ve içeriye biri girdi. Silindir şapka takan ve yüzünün üst kısmını siyah tülle örten biriydi içeri giren. Üzerinde siyah uzun paltosu ve elinde yılan başlı bir bastonu vardı. Yavaş adımlarla vagonda ilerlemeye başladı...