Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın✨✨
*******************
Meriç sarayının yüksek kulelerini birbirine bağlayan taş köprüler labirent gibi karmaşık bir yapıya sahiptiler. Mavera bu köprülere uğramayı seviyordu. Şimdi ise dolaşma bahanesiyle etrafı yokluyordu. Aşağı baktığında köprüden atlamanın iyi bir fikir olmadığını düşünmeye bile gerek yoktu. Bir dağın üstündeki sarayın ve bir sarayın yükseklere çıkan kulelerin köprüleri gökyüzünün neredeyse ilk feleğine çıkıyordu.
Sanki elini uzatsa diğer âlemleri hissedebilecekti.
Berrak bir günde uzaklardan hızla gelen büyük bir karaltı dikkatini çekti. Karaltı hızla yaklaştı, yaklaştıkça yeryüzünü rüzgârlara boğdu. Genç kız ne olduğunu bile anlamadan üzerinden hızla geçip giden kara bulutlar intikam almak için tozu dumana katan atlı ordusuna benziyordu. Güçlü bir rüzgârla savrulduğunda ayakları yerden kesildi. Köprünün diğer ucuna savrulmamak için taş köprünün kenarlarına sımsıkı tutundu. Darmadağın olmuş saçlarıyla karabulutların ardından bir süre baktı. Bir başka gariplik daha. Ama ilgisi tuhaf hareketleri olan bulutlarda pek fazla kalmadı.
Yeniden köprünün yüksekliğine odaklandığında yeryüzünün bile görülemeyeceği kadar yüksek bir noktada olduğunu anladı. Fakat burası en uygun yerdi. Daha az muhafız ve görevli vardı. Sarayın girişi her zaman kalabalık olurdu. Bu yüzden gözleri cin gibi olan İris hanımdan ve onun emri altındakilerden (tüm saray) kaçmak imkansızdı. Bunu tecrübe edinmişti. Bu yüzden yapması gereken şey kimsenin yapmaya cesaret edemeyeceğini düşündüğü bir şey olmalıydı. Ve kendisine yardım edecek kişiler de yalnızca kendisinin görebildiği varlıklardı.
"Meşe." diye fısıldadığında iki gündür kendisine arkadaşlık eden ruh yüzünde asılı kalan ürkünç gülümsemesiyle çıkagelmişti. Genç kız minik ruha dönüp sordu.
"Şu an için ve bundan sonraki zamanlar için senden bana yardım etmeni isteyebilir miyim?"
Meşe her zamanki gibi kıkırdadı. "Bilmiyorum isteyebilir misin?" sonra sözlerine devam etti. Küçük çarpık bedeniyle genç kıza biraz daha yaklaşarak "Evet isteyebilirsin." dedi. "Ama bir şartım var."
"Nedir?"
"Zamanı geldiğinde istediğimiz bir şarkıyı çalacaksın."
Mavera bu şartın kabul edilebilir görünmesine aldanmadı. Makul gibi görünse de altında yatan tehlikeyi sezebiliyordu. Ancak çok fazla seçme şansı yoktu.
"Kabul ediyorum."
Meşe kıkırdadı. "Güzel, çok güzel. Müthiş. O halde hazır olduğunda çağır seni tam bu noktada saraydan çıkaracağız." dedikten sonra ortadan kayboldu. Mavera ise hazırlanmak için odasına geri döndü.
🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌🌌
Kalabalık yollar, oradan oraya uçuşan yaratıklar, gizemli evler ve canlılar, yaramazlık yapan çocuklarla dolu Firya'nın uç köşelerinde, Askan'ın çok uzaklarında yeşillikler içinde olan Yada ülkesinin Maros şehri bugün mutlu ve güneşli günündeydi. Bir liman şehri olan Maros şehri kıyısındaki deniz sularının yansıyan parıltısıyla taze ve capcanlı görünüyordu. O gün büyük bir pazar kurulmuş şehir halkı heyecanla alışveriş yapıyordu. Satıcılar var güçleriyle bağırıyorlar müşterilerin dikkatini çekmeye çalışıyorlardı. Uzaklardan şehrin üstüne doğru yükselen dağlar bazı ejder türlerine ev sahipliği yapıyordu.
Yaramaz çocuklar etrafta koşuşturup yabancılara çarpıyorlar onların azarını beklemeden sıvışıyorlardı. Mutlu bir gündü. Küçük bir çocuk ağabeyinin elini bırakmış koştururken yüzünde haylaz bir ifade vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Mimarı
ФэнтезиAlçalan trenin kapıları açıldı ve içeriye biri girdi. Silindir şapka takan ve yüzünün üst kısmını siyah tülle örten biriydi içeri giren. Üzerinde siyah uzun paltosu ve elinde yılan başlı bir bastonu vardı. Yavaş adımlarla vagonda ilerlemeye başladı...