2 yıl 1 ay 18 gün sonra...
Zaman acımasız bir kavramdı, kalbim olmadan tam 2 yıl 1 ay 18 gündür yaşamıştım.. tabi buna yaşamak denirse. Sevdiğim kadın olmadan tam 2 yıl.. dile kolaydı 778 gündür nefes alamıyordum. Şimdi daha iyi anlıyordum onu, annesi ve babası olmadan nefes alamadığı için babasının sigarasındaki zehri çekiyordu ciğerlerine. O gün.. sevgilimin melek olduğu gün.. çok istedim her şeyin bir kabus olmasını. Saatlerce yağmurun altında ağlamıştım, Sidar ve Tahir onu bulmak için uçurumun dibine gitmişlerdi ama ben saatlerce hareket etmeden bağırarak ağlamıştım. Sesimi duyup geri gelmesini istemiştim ama o 778 gündür geri dönmemişti. Canımı almıştı benden.. daha acımasız bir ceza olamazdı zaten.. keşke o gitmeseydi de ben tamamen çıksaydım hayatından, en azından fizikselde olsa canı yanmazdı. 778 gündür ne doğru düzgün uyuyabiliyor ne de yiyebiliyordum, sadece Mela'dan bana geriye kalan zehri çekiyordum ciğerlerime. Zenan babaannem de en son evlat acısının üzerine Mela'nın acısının da eklenmesiyle kalp krizi geçirip çocuklarının yanına gitmişti. Zelal.. kızını da alıp Tahir ile bir yuva kurmuştu, onlara karşı çıkmamıştım bile, aslında kimseye karşı çıkmıyordum artık. Ailemdeki kimseyle ne konuşuyor ne de yan yana geliyordum.. daha fazla kalp kırmamak için sessizliğime gömülüyor ve içimdeki acının beni yakmasını seyrediyordum. Sidar bana çok kızsa da gerçekleri öğrendiğinde biraz daha durulmuştu, herkes onun gidişinden beni suçluyordu. Haklılardı da.. bütün her şey benim suçumdu. Kafeyi kurşunlayanları bulmuştuk ama onlar değildi bunu yapan, benimle uğraşan başka birisiydi ve onları bulmamam için suçu başkasına atmışlardı. O gece ölen herkesin sebebi bendim, intikamımı almadan da ölmeyecektim.. yaşattıklarımı misliyle yaşıyordum ama ben ölmeyi hak ediyordum.
"Bora bey uçak hazır efendim, sizi bekliyorlar." karşımda duran asistan kadını kafamla onaylayıp ayağa kalktım ve ceketime yöneldim.. ondan bana geriye kendi ceketim kalmıştı. Onun kanının bulaştığı ceket odamızda asılıydı.. hala onun gibi kokuyordu ve ben bir gün kokusunun uçup gitmesinden ölesiye korkuyordum. Ceketimi üzerime geçirip silahımı belime koydum, odadan çıkarken Sidar da gelmişti.
"Hazır mısın?" kafamla onayladım onu, o günden beri hiç bana abi dememişti. Abisi olmamı istemiyordu, hakkı da vardı.. kim isterdi ki benim gibi bir adama abi demek?
"Abi, dediklerini hallettim eve geçiyorum." Berat'ı şirket işleriyle alakadar ediyordum, ben gittikten sonra işler ikisine kalacaktı ve erken yaşta öğrenmesi gerekiyordu.
"Konak sana emanet Berat.. dikkatli ol." Berat gülümsedi ve sarıldı bana, Mela alıştırmıştı onları duygusal olmaya.. eskiden asla cesaret edemeyeceği şeye onu yengesi alıştırmıştı.
"Dikkatli olun abi, yengemin ve diğerlerinin katilini bulmadan gelme..." kaşlarımı çattım, Sidar benden önce davranıp dürttü Berat'ı.
"Mela ölmedi Berat, bir daha ağzından böyle bir şey duyarsam kırarım kafanı." dedim sert bir sesle, korkuyla salladı kafasını. Ölmemişti benim karım, bunca zaman onun izine rastlayamamıştım hiçbir yerde ama ölü bedenini de bulamamıştık hiçbir yerde. Her gün umutla bakıyordum gökyüzüne, Mela gerçekten kuş olup uçuvermişti gökyüzüne.. uçarken de ceketimi düşürmüştü yere. Trabzon'da bakmadığım yer kalmamıştı, çevre illerde her yerde arama yapılmıştı ama bulamamıştık onu. 778 gün onun nefes aldığını hissederek ayakta kalabilmiştim, gökyüzünden her kuş geçtiğinde gülümsüyordum.. bir tek o güldürebiliyordu beni. Sidar ile arabaya bindik ve havalimanına doğru çıktık yola, Mela'nın elini tutup öptüğüm yoldan geçiyorduk.
"Sence bu sefer bulacak mıyız onları?" sinirle kıvrıldı dudaklarım, intikamımı alacağım gün gelmişti. Sevdiklerimin ve sevdiğim kadının gidişine sebep olanlar bugün bulacaklardı cezalarını ve bende hak ettiğim yere gidecektim.
"Cem'e ne kadar çok güvendiğimi biliyorsun." Sidar beni kafasıyla onayladı.
"Desene büyük gün geldi çattı, intikamını alman ölenleri ve Mela'yı geri getirecek mi dersin?" sinirle baktım ona, her defasında acımadan yakıyordu canımı.
"Sevdiğim insanlara yapılanları misliyle ödeteceğim onlara, en çok da karıma yaşattırdıkları için ölmekten beter edeceğim onları?" burukça gülümsedi, o da benim kadar çok özlüyordu Mela'yı.. öldü fikrini aklına getirmemeye çalışsa da hep şüpheye düşüyordu.
"Peki ya sonra?" sonrasını o da gayet iyi biliyordu ama yine de soruyordu, onu cevaplamayınca kendi kendini cevapladı. "Bora Karahan'ı da diğerlerinin yanına göndereceğiz, ölümün için bir plan yaptın mı? Sende Mela'nın ve be.. uçtuğu yerden mi atlayacaksın.. ama unutma Bora Karahan, kuş olan sen değilsin Mela." ağzından bir şey kaçıracaktı az kalsın ama son anda toparladı, fazla irdelemedim.
"O uçurumdan başka daha acılı bir yer gelmiyor aklıma." yumruğunu sıktı ve bana baktı öfkeyle. Ölmemi istemiyordu, bunu dile getiremiyordu ama benim için korkuyordu.
"Ya Mela geri dönerse? Yıllar önce gittiği gibi tekrar dönerse geri? o zaman hiç yanmayacak mı onun canı?" burukça gülümsedim, beni ayakta tutan umut da buydu ama o geri dönse bile onun hayatında bir yerim yoktu artık benim. Dönse bile onu hayatıma alamazdım, tekrar incitemezdim onu. Sessiz geçen yolculuğun ardından uçağa doğru ilerledik, Amerika'ya gidecektik.. o gün yaşananlar herkesten sakladığım gizli işimle alakalıydı. Orada Sidar Cem ve benden başka kimsenin bilmediği bir holdingim vardı ve 779 gün önce deşifre edilmiştim. Gölge.. yeraltı dünyasının en karanlık ve korkulu adamı.. kimse tanımıyordu beni, sadece ismim biliniyordu. Aslında hala bilinmiyordum, çünkü 779 gün önce kimliğimi öğrenenler beni deşifre etseydi onlar için büyük bir son olurdu. Sadece beni korkutup göz dağı vermek istemişlerdi ama başarılı bir girişim olmamıştı, aksine öfkemi körüklemişlerdi. Ben gölgeydim, aslında Mela için endişelendiğim kısım da buydu zaten.. benim hayatımı tehlikeli kılan nokta da burasıydı. Ben onu hiçbir zaman hak etmemiştim ama o beni seçmişti.. zaten hayatına giren herkes ona zarar vermesi yetmiyormuş gibi bir de ben girmiştim hayatına.. onun gitmesi değil.. benim gitmem gerekiyordu. O mutlu olmayı, nefes almayı hak ediyordu ama şuan nerede nasıl bilmiyordum bile.
"Bora, şu depresif halinden çıkar mısın biraz.. bak sonunda istediğimizi alacağız." yanıma doğru gelen Ayla gülümseyerek sarılmaya çalıştı bana ama ittirdim onu. Cem'in kız kardeşiydi ve fazlasıyla yılışıktı, Cem'in kardeşiydi neticede ne beklenebilirdi ki? Sidar da pek haz etmiyordu ondan, Mela gittiğinden beri sırf gözü arkada kalmasın diye yanıma dişi sinek bile yaklaştırmıyordu. Bazen kıskanç kadınlar gibi çemkiriyordu bana, keşke Mela olsaydı yanımda.. bana yaklaşan dişi sineklerin bile hesabını sorsaydı, of bile demeden dinlerdim onu. Çok özlemiştim onu, ben onsuz 6 saate bile katlanamazken tam 778 gün olmuştu onsuz geçirdiğim gün sayısı.
Zelal de terk edip gitmişti bizi, sık sık annemleri ziyarete geliyordu bebeğiyle ama ben 779 gündür görmemiştim bile onu ve bebeğini, bebeği tanımıyordu bile dayısını. Dayısını tanımaması onun için de iyiydi, o masumun hayatına da bulaştırabilirdim çünkü karanlığımı. Sidar Tahir'in işi dolayısıyla sık sık ülke değiştirdiklerini söylemişti, bu yüzden bizimkiler onu ziyarete gidemiyordu hiç. İkisi de sevmiyordu birbirlerini ama birbirlerine saygı gösteriyorlardı, en azından o küçük masum babasız büyümüyordu. Zelal'i ve bebeğini Tahir'den daha güvenilir bir kişiye emanet edemezdim zaten, onlara gözü gibi bakacağına emindim.
"Senin bu küçük de hiç alışamadı bana, öldürecekmiş gibi bakıyor. Hayır bilmeden de bir şey mi yaptık bil..." sinirli bakışlarımı Ayla'ya çevirdim, anında oturduğu yere pısıp sustu. Gözlerimi dinlendirmeliydim biraz, uyuyamayacağımı biliyordum zaten ama biraz güç almalıydım. Bileğimdeki bilekliğe dokundum ve gülümsedim, ondan bana kalan ikinci hatıraydı bu.. yıllarca ona temas eden bileklikte onun teninin imzası vardı. Sanki ona dokunuyormuşum gibi hissediyordum, 6 saatlik uçuşun ardından sonunda inebilmiştik. Gözümü intikam bürümüştü, bugün bitecekti bu iş ve biter bitmez sevgilimin yanına gidecektim. İçimde tarif edemediğim bir huzur ve mutluluk vardı, sanki yeniden nefes alacakmışım gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE 2
Romance-Bulutların arasında, bu uçurumun başında başlayan bu hikaye yaralı serçenin bulutlara karışmaya çalışıp yere çakılmasıyla son buluyordu belki de. Bana uçmayı öğretmemişti kimse, sadece yaralarımı sarması için konmuştum onun gönlüne. -Hani mutlu bi...