İnsan sevdiğinin zayıf noktasını bilirdi, insanı en iyi sevdiği kişi kandırırdı. Beni kandırmak için Bora'nın bir bakışı bir dokunuşu yeterdi. Bende onu nasıl kandıracağımı biliyordum elbette, hafif damarına basıp onu gaza getirmek yeterliydi. Tabi aramız kötü olmasaydı daha farklı ve kolay bir yolu vardı ama şuan için bununla idare ediyorduk. Banyodan sonra biraz daha düşmüştü ateşi, Bora üzerini giyerken bende kendi üzerimi giyiyordum, beyaz balon kol uzun elbise giymiştim. Bacağım tahriş olmasın diye de krem sürmüştüm, Bora'yı biraz çileden çıkarmak iyi olabilirdi.
"Elbise giymeyi sevmediğini sanıyordum." omuz silkip makyaj malzemelerimi çıkardım çantamdan ve hafif bir makyaj yapmaya başladım, saçımı da kurutup dağınık bıraktım ve bir yanına beyaz bir toka taktım. Bora beni izliyordu çaktırmadan.
"Bacaklarım için bir çözüm buldum." Keten beyaz gömleğinin düğmelerini iliklemeyi bitirip bana doğru bir adım attı ve aramızdaki mesafeyi kapattı.
"Sırf beni çıldırtmak için yaptığını biliyorum Mela, boşuna uğraşıyorsun ama." sırıtıp bende ona doğru bir adım attım ve aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdim.
"Bu kadar kesin konuşma derim Bora, az önce olanları hatırlatırım.." ellerimi kollarına götürüp okşadı ve dudağına uzandım, biraz mesafe bırakmıştım. "Sahi.. bir daha denemek ister misin?" kaşları çatılırken beni duvara yasladı ve elini bacağıma götürüp hafifçe sıktı.
"Yaramaz kızların sonu ne olur biliyor musun Mela?" cüretkarca sırıtıp iki yana salladım kafamı ve kollarımı boynuna doladım.
"Anlatsana biraz." gözlerini kıstı ve tehditkarca salladı kafasını.
"Sana istediğini vermeyeceğim." gözlerimi devirip sarıldım ona birden ve kokusunu içime çektim.
"Ben zaten istediğimi aldım Bora, bunun için senin rızana gerek yok." ondan ayrılmadan kulağına uzandım. "Dudaklarım hala sızlıyor, bu yüzden ruj sürmek zorundaydım. Mor bir dudakla insan içine çıkamam." afallayarak bana bakarken yanağına öpücük kondurdum ve ayrıldım ondan. "Ateşin düşmüş ama yinede ilaçlarını iç, ama öncesinde kahvaltı etmemiz gerek." odanın kapısına doğru ilerlerken kenara koyduğum anahtarı alıp açtım kapıyı ve aşağı indim mutfağa. Bora ile kendime kahvaltı hazırlayıp tepsiye koydum ve çalışma odasına çıkardım, birlikte kahvaltı ettikten sonra hiç zorluk çıkarmadan ilaçlarını içti. Tekrar mutfağa döndüğümde kızlar keyif kahvesi içiyorlardı, sanırım bu anlarımı fazlasıyla özlemiştim. Yalnız tanımadığım iki tane daha misafir kız vardı yanlarında, ikisi de bizim yaşlarımızdaydı. Dicle ve Berfu memnuniyetsiz görünüyorlardı, yanlarına gidip oturduğumda Berfu yanıma oturmamı istedi. Misafir kızlara 'hoş geldiniz' diyip Berfu'nun yanına oturdum.
"Sonunda tanışabildik Mela, Bora abimin dillere destan karısı." kızın sesindeki ima beni rahatsız etmişti, hafif kaşlarımı çatıp kızı süzdüm baştan aşağı. Esmer bir güzelliği vardı, buranın kadınları gibi giyinmişti.
"Pardon.. adın neydi? Ben seni tanımıyorum." kız kibirle gülümsedi.
"Velat ağanın kızıyım, Delal adım Karahan aşiretinden sonra Mardin'in en büyük aşiretlerinden birisinin kızıyım." daha sonra yanındaki kızı gösterdi. "Bu da kız kardeşim Hilal" kız kardeşi de ablası gibi kibirle gülümsedi.
"Tek vasfınızın babanızın ve aşiretinizin adıyla gezmek olmasaydı keşke, insanları ailesine göre yargılamam korkma." ikisi de bozulurken Dicle ve Berfu çaktırmadan gülüyorlardı.
"2 yıldır yokmuşsun buralarda, öldü diyordu herkes. Sahi.. 2 yıl boyunca kiminle ne yaptın?" anlaşılan amaçları benden laf alıp dedikodumu yapabilmekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE 2
Romance-Bulutların arasında, bu uçurumun başında başlayan bu hikaye yaralı serçenin bulutlara karışmaya çalışıp yere çakılmasıyla son buluyordu belki de. Bana uçmayı öğretmemişti kimse, sadece yaralarımı sarması için konmuştum onun gönlüne. -Hani mutlu bi...