Gece ve gündüz arasında bir seçim yapmak isteseydim eğer, seçimimi kesinlikle geceden yana kullanırdım. Ayın yaydığı o beyaz parlak ışığı daha çok severdim çünkü, karanlığa inat bütün ihtişamıyla parlar karanlığı aydınlatırdı. Sanki körelmiş kalbine bir umut parçası düşmesi gibiydi bu. Ayrıca geceleri yalnız kalıp düşünmek, hayal kurmak çok hoşuma gidiyordu.. 13 yaşımda daha çok anlamıştım gecelerin değerini. Kozan konağında gündüzlerin çabucak bitmesi gece olup canavarların evlerine çekilmesini beklerdim, akşam karanlık çökünce de odama geçer gökyüzüne bakıp annemi ve babamı izlerdim, ay dede onları daha iyi görebilmem için daha bir ihtişamlı parlar sanardım ama şehirdeki ışık azlığından dolayı olduğunu düşünemezdim hiç. O zamanlar hep bir umutla, bir mucizenin hayaliyle yaşardım. Bazen büyümek istemesem de bazen de iyi ki büyüdüm diyordum, en çok Kozan konağındayken büyümek isterdim. Çünkü hayatımın en zor ve en kötü zamanlarını geçirmiştim orada, o yılları hafızamdan tamamen silmek istiyordum. Son iki yılımdaysa zaman durmuştu sanki, ne yaşadığımı hissedebiliyordum ne de nefes alabildiğimi. Geceleri son iki yılda pek sevmemeye başlamıştım, çünkü karanlık çöktüğünde yalnız kalıyordum ve uyuyamadığım içinde sürekli Bora'yı bebeğimizi ve olanları düşünüyordum. Kalbimdeki yükler ağır gelmezmiş gibi düşündükçe daha çok ağırlaşıyor ve kalbime daha çok batıyordu. Yine karanlık çökmüştü, aylar hatta yıllar sonra karanlığı ne kadar sevdiğimi hatırlamıştım. Çünkü şuan sevdiğim adamla bahçedeki şezlonglara oturmuş gökyüzünü izliyorduk, bebeğimiz de yukarıda anneannesi dedesi ve ailemizle birlikte bizi izliyordu.
Bora ile birlikte mutfakta en sevdiğimiz yemekleri yapmıştık, daha sonra karnımızı doyurduktan sonra çay yapmış ve bahçeye çıkmıştık birlikte. İkimiz de konuşmak istiyorduk ama sanki buna cesaretimiz yokmuş gibiydik, çünkü biliyorduk bu iki senenin de ikimiz içinde zor geçtiğini. Birbirimizin acılarını dinlememiz.. birbirimizin yanında olamamamız daha çok acıtıcaktı canımızı, tüm cesaretimi toplayıp göğsündeki kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Doğrulup oturdum ve bacaklarımı bağdaş yapıp elini tuttum.
"Kabuslarından başla mesela, bilinçaltında neler yattığını merak ediyorum." burukça gülümsedi ve derin bir nefes aldı, kabuslarını hatırladıkça canı yanıyordu sanki.
"O geceyi görüyordum her seferinde, senin o uçurumdan gidişini.. fakat her kabusumda senden başka birisi daha vardı orada. Kucağında aynı senin gibi bir kız çocuğu vardı, uzun kıvırcık saçlarıyla bana bakıp el sallıyordu. Senin küçüklüğündü kucağında taşıdığın kız çocuğu, biraz farklıydı ama.. sanki küçüklük fotoğraflarında olduğundan biraz daha farklı gibiydi, o kadar güzel gülümsüyordu ki bana seninle birlikte çocukluğunu da öldürdüğümü düşündüm hep. O küçük kız çocuğu benim yüzümden ölmüştü, ben o küçük kız çocuğunu kurtaramadım." bütün hücrelerim buz kesilirken sertçe yutkundum, boğazımdaki yumrunun gitmesini istedim. Üzümü görüyordu kabuslarında demek, üzüm.. eğer kırmızı olmasına engel olsaydık yeşil üzüm olmayı seçecekti. Bizim.. Bora ile bir kızımız olacaktı, hazırda bekleyen göz yaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülürken Bora'nın elini sıktım. "Size yetişmek için çok çabaladım ama yetişemedim, ben hızlandıkça siz daha çok uzaklaşıyordunuz benden." derin bir iç çektiğimde dudağımı dişledim sertçe.
"O gece yetişip beni kurtarsaydın bile o kız çocuğu çoktan ölmüştü Bora, çok isterdim onu seninle tanıştırmayı ama geç kaldık." doğrulup beni kendisine çekti ve saçlarımı öptü. Çocukluğumdan bahsettiğimi düşünüyordu ama ben bebeğimizden bahsediyordum, demek kızımız babasıyla da tanışmıştı.
"Nasıl kurtuldun oradan, nasıl uçabildin o uçurumdan?" gökyüzüne baktım, uçamamıştım ki. Derin bir nefes çektim ciğerlerime, üzüm babasının bizi yalnız bırakmasına rağmen hiç kızmamıştı ona, babasının kabusunda bile gülümsüyordu ona. Belki de bana küsmüştü, ben eğer Bora'ya daha erken söyleseydim bebeğimizin varlığını onu koruyabilecekti. Sanırım bencil davranıyordum, Bora bana kızıp beni terk etmişti, bebeğimizin hiçbir suçu yokken babasını uzaklaştırmıştım ondan. Bora eğer bilseydi hamile olduğumu, kızımızı asla yalnız bırakmazdı.. beni terk etse bile onu terk etmezdi. Üzümün ölümünden ben sorumluydum, onu babasından ayrı bırakan da bendim.. aslında Bora'ya hamile olduğumu söylemiştim fakat o yalan söylediğimi düşünmüştü. Belki ısrar etseydim gerçekten hamile olduğumu söyleseydim olmayacaktı bunların hiçbirisi. Bora o davette yanımızda olucak ve bizi koruyabilecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE 2
Romance-Bulutların arasında, bu uçurumun başında başlayan bu hikaye yaralı serçenin bulutlara karışmaya çalışıp yere çakılmasıyla son buluyordu belki de. Bana uçmayı öğretmemişti kimse, sadece yaralarımı sarması için konmuştum onun gönlüne. -Hani mutlu bi...