Hayat acımasızdı, bir gün seni dünyanın en mutlu insanı yaparken bir anda sana en dibi de gösteriyordu. Aylar, günler, saatler.. yıllar geçmişti onu görmeyeli, hiç istememiştim Allahtan onu son kez görmek. Çünkü biliyordum beynimin ve kalbimin benim kontrolüm dışında bir hareket yapacağını.. ona olan öfkem sinirim nefretim.. onu gördüğüm anda, ela gözlerini gördüğüm anda uçup gitmişti. Ben tam 778 gündür onun adını ağzıma bile almıyorken, bir anda dibimde bitivermişti ve beni afallatmıştı. Gözlerimi sıkıca yumup titrek bir nefes çektim ciğerlerime, unutma Mela.. üzümü ve seni terk edip giden bir adama bunlar çok fazla, o mutlu olmayı hak etmiyor. Elimi karnıma götürdüm.. üzümü orada tekrar hissedebilmek için her şeyimi vermeye hazırdım ben, daha kalbinin sesini bile dinleyememiştim. Yanıyordu kalbim, normal bir yangın değildi bu.. o kadar yakıyordu ki, ölmek için yalvarmak istiyordum. Yanağımdan süzülen göz yaşlarım ellerime ulaştığında dudağımı dişledim ve elimin tersiyle göz yaşlarımı silip Tahir'e baktım. Ne ara gelmiştik hiçbir fikrim yoktu ama uzun bir süredir beni izlediği belliydi. Onun da benim kadar canı yanıyordu, yaşadıklarım onu da yakıyordu. Kollarımı ona sarıp güç almaya çalıştım, elini belime koyup sıktı güç verircesine.
"Göndereceğim onu buradan, yarın detaylıca konuşacağız ama şuan gitmen gerek. O aptalın her şeyi mahvetmesine izin verme sakın, biz bunca zaman üzüm için sabrettik." gülümsedim ve ayrıldım ondan, bebeğim için buradaydım. Gerekirse daha sonra soracaktım her şeyin hesabını ondan ama şuan bebeğim için savaşmalıydım. Sahra'yı kucağıma alıp hep birlikte indik arabadan, Tahir de arkamızdan inerken Sahra'ya veda edip son kez sarıldım Tahir'e. Yanıma gelen korumalardan birisi eşlik edecekti bana, davet alanı denize sıfır büyük bir mekandaydı ve etrafta binlerce koruma vardı. Tahir ve Sahra arabaya binerken bizde kapıya doğru ilerliyorduk, korumalar üzerimi arayacakken Alex geldi yanımıza ve yanımdaki korumanın çekilmesi için işaret verdi. Gülümseyip sevgilime sarıldım, o da bana sarılırken etrafımızdaki herkesin gözü bizim üzerimizdeydi.
"Özür dilerim, Sahra'yı kandırmak biraz zor oldu." yanağıma öpücük kondurup elimden tuttu ve kafasını iki yana salladı 'sorun yok' der gibi.
"Sorun değil sevgilim, küçük hanım fazlasıyla tatlı ve ona hayır diyememek gerçekten zor olmalı." birlikte ortak salona doğru ilerlerken fazlasıyla gergin hissediyordum, bütün gözler Alex Walton ve sevgilisinin üzerindeydi. En önlerde kalabalık bir masaya doğru ilerlerken Alex beni sakinleştirmek için elimi sıktı. "Gerilmekte haklısın, fazla kalabalık ve herkesin gözü üzerimizde.. ama umursamamaya çalış. Annem ve babam seni bekliyorlar." güç almak için daha çok sıktım elini ve rahat görünmeye çalıştım. Bizi görmeleriyle ayaklanan George Walton, Emma Walton ve Alice walton gülümseyerek bana bakıyorlardı.. Alex gülümseyerek eliyle babasını gösterdi. "Babam George Walton.." daha sonra annesini gösterdi "Annem Emma ve son olarak da baş belası kız kardeşim Alice." hepsini tanıyordum ama onlar benim onları tanıdığımı bilmiyordu. Tabi sadece isimlerini bildiğimi sanıyorlardı, utanarak gülümsedim ve önce George Walton'un elini sıktım. İki çocuk babası olmasına rağmen fazla genç görünüyordu, Alex kesinlikle babasına benziyordu
"Sonunda bizim oğlanı akıllandıran küçük hanımla tanışabilme fırsatını yakalayabildik. Memnun oldum Silva." Alex'e baktım göz ucuyla, gülerek kafasını iki yana salladı.
"Bende memnun oldum efendim." daha sonra annesinin elini tutacakken annesi samimi bir hareketle sarıldı bana. Annesi de genç bir kadındı, cana yakın bir hali vardı.
"Lütfen resmiyetli bir şekilde konuşma küçüğüm, Alice senden çok bahsediyordu. Tanıştığıma memnun oldum." Alice'e baktım, ellerini iki yana kaldırmış teslim oluyormuş gibi bir hareket yapıyordu, Alex ise kız kardeşine ölümcül bakışlar atıyordu. Babaları ise bizi gülerek izliyordu, uzaktan bakılınca mutlu bir aile gibi görünüyorlardı, Alice daha fazla dayanamayıp yanıma geldi ve annesi gibi sıkıca sarıldı bana.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE 2
Romance-Bulutların arasında, bu uçurumun başında başlayan bu hikaye yaralı serçenin bulutlara karışmaya çalışıp yere çakılmasıyla son buluyordu belki de. Bana uçmayı öğretmemişti kimse, sadece yaralarımı sarması için konmuştum onun gönlüne. -Hani mutlu bi...