Allah bir çok peygambere evlat acısı yaşatmıştı, çünkü en zorlu sınavdı bu. Peki ya nasıl dayanmışlardı bu acılara? İki kalbin geçiremeyeceği acı yoktu, evlat acısını da geçirir miydi sahi? Bir yanda sevdiğim adam yıllar önce kaybettiğimiz bebeğimiz için acıyla kıvranırken bense güçlü kalıp onu toparlamaya çalışıyordum ama yapamıyordum. Cem ve Sidar abi telefonlara bakmayınca bizim için endişelenip gelmişlerdi eve, ikimizi de dağılmış bir halde gördüklerinde yanımıza gelip sıkıca sarılmışlardı. Saatin kaç olduğundan bi haberdik, Sidar abi de bizim bu halimize dayanamayıp ağlamaya başlamıştı.
"Abi yukarı çıkın biraz, ikinizde perişan olmuşsunuz. Merak etme ne yapmam gerektiğini biliyorum, toparlan biraz daha sonra depoya gel." Bora Cem'i kafasıyla onaylayıp beni kucağına aldı ve üst kata yatak odamıza çıktık birlikte. Bora beni yatağa bırakıp yanıma oturdu ve yanağımı okşadı.
"Neden daha önce söylemedin bana, sen tek başına bu acıyla başa çıkmaya çalışırken neden söylemedin?" titrek bir nefes aldım ve gözlerimi kaçırdım ondan.
"Nasıl söyleyeyim Bora, onca yaşanan şeyden sonra nasıl dönecektim sana. Bitti sandım, bir daha hiç kavuşamayacağız sandım, ikimizin cezası ayrı kalmaktı. Sana olan öfkem, kızgınlığım, özlemim.. bir yandan sana tekrar kavuşmak istesem de cezamı çekmem gerektiğini düşündüm." beni kendisine çekip sarıldı, öyle bir sarıldı ki sanki bir daha hiç ayrı kalmayacakmışız gibiydi.
"Özür dilerim sana inanmadığım için, yanınızda olamadığım için. Affetme beni Mela, ama yalvarırım gitme benden bir daha. Gücüm kalmadı, sensizlikle başa çıkamazken bebeğimizin ölümü daha da yaktı beni. Yalvarırım Mela.. daha fazlasını yaşatma bana. İzin ver bebeğimin acısını yaşayayım sadece, yanında olayım." derin bir iç çektim ve ondan ayrılıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım.
"Gitmeyeceğim Bora, istesen de gidemem. Çünkü çok seviyorum seni, hem.. unuttun mu bebeğimiz biz birlikteyken daha mutlu." gülümsedi burukça ve eğilip öptü dudağımı.
"Seni seviyorum güzeller güzelim, emin ol hiçbir zaman üzmeyeceğim bebeğimizi." tekrar ona sarıldım ve kokusunu çektim içime, neden bilmiyorum ama rahatlamış hissediyordum. Belki de bir yandan canımı yakan şey de Bora'nın bebeğimizden haberdar olamamasıydı. Birlikte balkona çıkıp seyrettik gökyüzünü, biz bebeğimize bebeğimizse bize bakıyordu. Bora bebeğimizle konuştu uzun uzun, ondan defalarca kez özür diledi bende arada lafa dahil oluyordum. Birkaç saat sonra Sidar abi gelmişti odaya, bizim için kahvaltı hazırlamışlardı. Onu da sohbetimize dahil ettik biraz ve hep birlikte aşağı inip kahvaltı ettik, masa gerçekten harika görünüyordu. Kahvaltı masasına oturduğumuzda Bora da ben de bir şey yiyememiştik, Cem ile Bora'nın kaçamak bakışmaları çekti dikkatimi. Benimle her göz göze gelişlerinde kaçırıyorlardı gözlerini, anlaşılan bir şeyler karıştırıyorlardı. Yemekten sonra masayı ben toplamak istesem de Sidar abi izin vermedi, Cem de işi olduğunu söyleyip gitmişti. Onu kısa süreli bir sorguya çekmiştim ama Bora beni kucağına alıp Cem'i kurtarmıştı. Bahçeye çıktığımızda hava güzeldi, salıncağa oturup kucağına çekti beni.
"Ne saklıyorsunuz benden?" dedim gözlerimi kısarak, sabahtan beri buruktu.. keyfi yoktu. Omuz silkip çekti beni kendine ve öptü saçlarımı.
"Çok yandı mı canın?" sanırım bizi konuşmak istiyordu, boyun girintisini öptüm.
"Hatırladıkça.. çok farklıydı Bora. Karnımdaki kurşun yarası, o uçurumdan çakılmak değildi yakan. Üzümün öldüğü yer o kadar şiddetli acıtıyordu ki, hem fiziksel hem ruhen yandı canım. Diğerleri onun yanında minik bir kesik gibiydi." karnımı okşadı, öptü saçlarımı tekrar tekrar.
"Yanında olmalıydım, o siktiğim yat bozulmamalıydı. Gerekirse yüzerek gelmeliydim sana, senin bu acıları yaşamana izin vermemeliydim." elimi yanağına götürüp okşadım ve öptüm minicik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE 2
Romance-Bulutların arasında, bu uçurumun başında başlayan bu hikaye yaralı serçenin bulutlara karışmaya çalışıp yere çakılmasıyla son buluyordu belki de. Bana uçmayı öğretmemişti kimse, sadece yaralarımı sarması için konmuştum onun gönlüne. -Hani mutlu bi...