Büyük bir girdabın içerisindeydim, nereye savrulduğumu nereye gittiğimi bilmiyordum. Korkuyordum, ölmekten değil.. tekrar beni büyük bir ateşin ortasına fırlatmasından korkuyordum. Kalbime söz geçirememek de korkutuyordu beni bir yandan, bu kocaman girdapta yine ona doğru savrulmuştum ve kalbim ile beynim büyük bir savaş başlatmıştı kendi arasında. 779 gündür kafamda kurduğum senaryolar, onunla karşılaştığımda ona söyleyeceklerim.. hepsi buhar olmuştu ve ben kalbimin yönetiminde hareket ediyordum. Sanki içimde büyük bir darbe olmuş da kalbim iktidara gelmiş gibiydi, beynim işlevini kaybetmiş komutları kalbim veriyordu. Daha dün karşılaştığım.. ona nefretle bakmam gereken adama sıkıca sarılmıştım, yaralarımı açan adama sığınmıştım.
Silah sesi bizi ayırırken içimden ona bir şey olmaması için dua ediyordum, ne olursa olsun.. ondan ne kadar nefret edersem edeyim kıyamıyordum. Kalbimi susturamıyordum, 779 gün önce kalbimin derinliklerine gömdüğüm adam ölü toprağını üzerinden atıyordu. Alex kaşlarını çatarak bize bakıyordu, silahı havaya ateşlemişti.. bizi ne ara buldu bilmiyordum, zaten silahı bize ateşleyeceğini düşünmüyordum. Alex merhametli bir adamdı, babasının aksine iyi kalpliydi.. bu iki senede iyi tanımıştım onu. Ona her şeyi anlatsam beni anlar ve babasını yakalamamızda yardım ederdi bize, hatta daha beterini bile yapabilirdi. Ben bunu daha önce teklif etsem de Tahir durumu riske atmamamızı istemişti ve bu oyunu devam ettirmemi istemişti. 2 sene.. tamı tamına 2 sene boyunca sabretmiştim, bana bir şekilde aşık olmasını sağlamış ve onu peşimden koşturmuştuk. Onu reddetmem dikkatini çekmişti çünkü Alex zoru seviyordu, onunla defalarca tesadüfmüş gibi karşılaşıp dikkatini daha fazla çekmiştik ve başarılı da olmuştuk. Bir yandan Alex'i kendime aşık etmeye uğraşırken bir yandan da eğitimimi tamamlamıştım, onunla birlikte olmak.. onu seviyormuş gibi yapmak benim içinde zor olmuştu. Ölü bir kalp nasıl seviyormuş gibi yapardı bilmiyordum çünkü, o bana her dokunduğunda nasıl rahatsız olmadan duracaktım bilmiyordum ama bir şekilde cesaretimi toplayıp başarmıştım. Başka bir kimliğe bürünmüştüm onunlayken, Mela değil de Silva olmuştum.. böylesi daha kolay olmuştu. Alex'in zararsız ve masum birisi olmasının da bu işte büyük parmağı vardı, bebeğimin ve ailemin katilinin oğluyla aynı yatağa girmek imkansız bir şeydi çünkü benim için. Alex sınırıma saygı duydu ve o sınırı geçmemeye özen gösterdi, geçmişimde yaşadıklarımı öğrendiğindeyse daha çok anladı beni. Ona bunu yaptığım için kendimi kötü hissediyordum gerçekten ama babasına ulaşmanın tek yolu buydu. Davetten önce amcası Simon'u ve karısını yakalamıştık, onu yakaladıktan sonra George'u yakalamak daha kolay olmuştu. Ailesine zarar vermeyecektik ve ben bu oyun bitene kadar George'un çalışma odasına girmeyi deneyecektim. Tabi George etrafta olmadan bu daha kolay olacaktı çünkü o odaya girebilecek ikinci ve son kişi Alex'di. George her ihtimale karşı Alex'in parmak izini kaydetmişti sisteme, ekstra olarak da ses tanıma sistemi vardı.
Alex hayal kırıklığıyla bana bakarken ona baktım panikle, iyi olduğunu görmeye ihtiyacım vardı.
"İyi misin?" dedik aynı anda birbirimize bakarken, o da benim kadar endişeliydi. Vücudumu kontrol ederken kapı açıldı birden ve Alex elimden tutup beni arabadan indirmeye çalıştı, elimi ondan çekmeye çalışırken yan tarafımdaki kapı sertçe kapanmıştı çoktan. O Alex'e sert bir yumruk geçirirken Alex sendeleyip yere düştü, hızla arabadan inip onu durdurmaya çalıştım. Gözlerini kan bürümüştü adeta, sinirle bana baktı.
"Arabaya bin Mela, bu halde bu herifin yanında duramazsın!" üzerimdeki braletten bahsediyordu, kafamı iki yana sallayıp daha çok sıktım kolunu.
"Gitmemiz gerek, yaran kanıyo.."
"ARABAYA BİN MELA!" beni arabaya götürüp bindirecekken Alex ona doğru bir yumruk savurdu, bu onun canını pek yakmasa da sinirlendirmeyi başarmıştı. Alex'e dönüp bir yumruk daha geçirirken düşmemesi için yakasından tutuyordu, burnu kanıyordu. Arabadan inip tekrar gittim yanına ve elinden tutup çekiştirdim onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE 2
Romance-Bulutların arasında, bu uçurumun başında başlayan bu hikaye yaralı serçenin bulutlara karışmaya çalışıp yere çakılmasıyla son buluyordu belki de. Bana uçmayı öğretmemişti kimse, sadece yaralarımı sarması için konmuştum onun gönlüne. -Hani mutlu bi...