İnsan hep bir sınava tabi tutulurdu, kimisi sınava önde kimisi arkada kimisi de olması gerektiği yerde başlardı. Ben hayata önde başlamıştım bence ama şuan geride gidiyordum, kalbimin kaldıramayacağı bir çok şey yaşamıştım. Bu sınavın kötü olduğu kadar iyi sonuçları da vardı benim için, annemi ve babamı kaybetmiştim ama Allah karşıma Karahan ailesini çıkarmıştı. Eflal annem.. aynı kandan değildik belki ama beni çocuklarından ayırmamıştı hiçbir zaman. Kendi oğlu bana zarar verdiğinde bile sonuna kadar koruyup savunmuştu beni, oğluna sert bir tokat atmıştı. Sidar abi, Berfu, Berat, Halil abi, Dicle.. Samet bile ailem olmuştu. Ben yıllar sonra anne ve babamın yokluğunu hissetmemiştim o konakta, yıllar sonra bir ailem olmuştu. Tabi 2 yıl öncesine kadar sürdü bu rüyam, daha sonra onlar benim öldüğümü düşünmüşlerdi, Sidar abinin dediğine göre de hala beni öldü olarak biliyorlardı. Eflal anne 1 saat önce kaldırılmıştı hastaneye, Bora'nın bunu öğrenerek gittiğini düşünmüyordum. Şimdiye kadar oraya varmış olmalıydı, Eflal anne kalp krizi geçirmişti bu durumu ne tetiklemişti bilmiyorduk hiçbirimiz. Çünkü kimse telefonları açmıyordu, Bora da dahil. Ağlamaktan şişen gözlerim beni yorgun düşürmüştü, günlerdir uykusuzdum uyuyacak halde de değildim zaten. Sidar abiye sarılı bir vaziyette birbirimizi teselli etmeye çalışıyorduk, Jack de korkuyordu. İçimden annemi son kez görüp ona doya doya sarılabilmek için dua ediyordum, onu da kaybetmek istemiyordum. Saçımı son bir defa okşasın, bana o huzurlu sesiyle 'kızım' desin istiyordum. Ölmemeliydi, buna dayanacak gücüm yoktu, herkesi kaybetmişken bir ölümü daha kaldıramazdı yüreğim.
"Seni görsün bak nasıl geliyor kendine, sarı kızını hisseder hissetmez iyileşiverir hemen. Sen bir sihir yaparsın, o sihirli değneğini değdiriverirsin onun kalbine iyileşir. Bunca zaman yaptığın gibi, iyileştiremediğin kimse yok ki senin." dedi Sidar abi burukça. Zelal haberi alır almaz fenalaşmıştı, arka taraftaki koltuklarda doktor ilgileniyordu onunla. Haberi alır almaz özel uçakla Mardin'e geçiyorduk, yaklaşık 15 dakika sonra inecektik. Günlerdir yüzüne bile bakmadığım Tahir de Sahra'yla ilgileniyordu, benim ağladığımı görmemesi için ön taraftalardı.
"İyileşecek tabi abi, yeniden ailesini bir arada görünce iyileşiverir hemen." Jack yanımıza gelip ikimize birden sarıldı.
"Ağlamayın boşuna oğlum, Eflal anne bu çocuklarını geride bırakıp gitmez. Hem sizi de böyle ağlarken görmesin daha çok üzülür." Sidar abi göz yaşlarımı sildi ve derin bir nefes aldı.
"Çok sevinecek seni görünce, abimle tekrar yan yana görsün seni ayaklanır hemen." hepimiz bu umuda tutunuyorduk, uçak inişe geçerken hepimiz yerlerimize oturduk. Tahir'e bakmıyordum, onun bakışları benim üzerimdeydi ama ben onu umursamıyordum. Elbette konuşucaktık ama biraz daha zamana ihtiyacım vardı. Tahir'in Zelal ile ilgilenebilmesi için Sahra'yı ben almıştım kucağıma, minik kuş perişan olmuştu.. üzgün olduğumuzu hissettiği için o da durgundu. Havalimanında bizi bekleyen arabalara bindiğimizde aklıma Bora'nın elimi tutup öptüğü yol geldi aklıma, oradaki kötü anımızı güzeliyle doldurmuştuk. Tahir ve Zelal ön arabadayken bizde arkadaki arabadaydık, hastaneye geldiğimizde kapının önünde büyük bir kalabalık vardı. Karahan konağının bütün adamları ve aşiretteki diğer akrabalar buradaydı, kalabalık yapmamak için kapıda bekliyorlardı. Önce Sidar abi ve Jack indi arabadan, daha sonra Sidar abi arka kapıyı açıp inmem için elini uzattı. Bütün herkes bize bakarken elinden tutup indim arabadan, kucağımdaki bebek bana benzediği için herkes onu benim bebeğim sanacaktı ama umurumda değildi. Jack yanıma gelip Sahra'yı kucağına aldı, Sidar abi bana güç vermek için bırakmamıştı elimi. Hastane bahçesinden hep bir ağızdan 'Mela bu' diye bir ses yükseldi, herkes şaşkınca bana bakarken bir yandan da kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Onları duymazdan gelip hep birlikte hastaneye doğru ilerledik, kapıdan içeri girecekken bir adam durdurdu bizi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE 2
Romance-Bulutların arasında, bu uçurumun başında başlayan bu hikaye yaralı serçenin bulutlara karışmaya çalışıp yere çakılmasıyla son buluyordu belki de. Bana uçmayı öğretmemişti kimse, sadece yaralarımı sarması için konmuştum onun gönlüne. -Hani mutlu bi...