29. Bölüm

9K 852 572
                                    

*satır arası yorumları unutmayalım canımlar

''Yaşlanıp öyle kol kola yürüyelim mi ? Ne güzel yaşlanırsın sen ?''      Cemal Süreyya 🖋️



Yangını sönmüş tenleri ürperten tatlı bir meltem uçuruyordu teri kuruyan saçlarımı. Gökyüzü aylar sonra kavuşmamızın şerefine bulutlarla dolmuş, ağaç eve çöken bunaltıcı sıcağın ardını ılık bir yağmur vurmuştu. Biz ise bilmem kaçıncı kez başlayıp biten vuslatımızın ardından sarmaş dolaş halde çatıya vuran yağmur damlalarının sesini dinlemiştik. Aklımızda ve kalbimizde ne varsa susmuş, ana odaklanıp hasret kaldığımız tenlerde yudumlamıştık huzuru. Şimdiyse yağmur henüz durmuş, saatler sabaha dönerken biz yokluğumuz fark edilmesin diye konağa doğru yola koyulmuştuk. Görünen o ki herkes uyumuştu. Karanlığa bürünmüştü ışıl ışıl salon ışıkları. Alparslan'ın belimde sarılı duran kolu beni mümkünü varmış gibi biraz daha kendine doğru çekmişti.

-Terin üstünde kurumasın yavrum. Hemen duşa gir istersen.'

Başımı uykulu bir tavırla sağa sola sallamıştım. Üzerimden kamyon, yok yok tır geçmiş gibi bir yorgunluk vardı Değil duşa girmek , üst kata çıkacak mecalim yok gibiydi. Tek istediğim zorlukla sığsak da o yatağa ulaşmak , ve kafayı vurup yarın akşama kadar uyumaktı. Sabah kahvaltısı için uyandıran olursa da pompalı tüfekle kovalamayı planlıyordum. Başımı sert göğse iyice yerleştirmiştim.

-Şuan bile uyuyor sayılırım. Yatağa milim sayıyorum aşkım ne duşu ?'dedim mayışık bir ses tonuyla. Bacaklarım sanki bilmem kaç kilometre koşmuşum gibi ağrıyordu. Fakat beyefendi de tek bir yorgunluk belirtisi yoktu. Dediğimle belimdeki parmakları keyifle kıpırdanmış, açık duran bahçe kapısı görüş açımıza girerken çapkın edaya bürünen sesiyle mırıldanmıştı.

-Tamam aşkım...'

Kıvrılmıştı dudaklarım. Cümlelerimi öyle dikkatle dinliyordu ki içinde geçecek minicik bir sıfat dahi dünyavi önem taşıyordu onun için. Bozuntuya vermeden sessizce kıkırdamıştım. Karnında duran elimle kastan ibaret göbeğine alayla vurmuştum.

-Lafın gelişi!'

Gülüşerek adım atmıştık bahçe kapısından içeriye. Bu gece ikimiz içinde fazlasıyla özeldi. Benim için en büyük yaramın kabuk bağlayışı, onun için ömrü boyunca kutlayamadığı doğum günü ve affedildiğinin fısıldanışı. Daha ne olsundu ? Hayatımız boyunca bugünü mutlulukla anımsayacaktık. Yada ben öyle sanıyordum. Bu güzel gün böyle bitmemiş miydi yani? Bakışlarım büyük bir şaşkınlıkla salonun orta yerine oturmuş kızda takılı kalmıştı. Gecenin bir yarısı önünde yanan bir mum , ve sehpaya serili fotoğraflarla ne yapıyordu böyle ? Geldiğimizi fark ederek başını kaldırmış, mumun ışığı yüzüne vururken ıslak yanaklarıyla Alparslan'ı göz hapsine almıştı. Hadi ama ! Bir takıntılı aşığımız eksikti ! Taa İstanbul'dan buraya takıntılı beşik kertmesi ile uğraşmak için mi gelmiştik biz ? Başımı kaldırıp kocamın endişe dolan yüzüne bakmıştım. Bana birşey desin istiyordum. Bu kez ben sorun çıkarmayayım ve o bir hamle yapsın. İçimden geçeni duymuş gibi yutkunarak eğmişti bana doğru başını. Loş aydınlıkta derin kuyular gibiydi gözleri.

-Sanırım artık konuşmam gerekiyor. Bunu ona borçluyum. Müsaaden var mı ahu gözlüm ?'

Bir ona bir de koltukta oturan perişan haldeki kıza çevrilmişti gözlerim. Bu yaptığı bariz bir terbiyesizlikti. Amcasının oğlu karısıyla birlikte onların evine misafir olmuşken devamlı yaralı aşık ruh hallerinde geziniyordu . Durumdan evvelce haberim olmasa ne düşünürdüm acaba ? Bilemiyordum. Yine de Alparslan'ın bu yumuşak tavrına sert çıkamayacaktım. Elimi ondan ayırıp bir adım gerilemiştim.

MURASSA 🌿Muâşaka Serisi🌿 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin