Ruslan
🦇İçimde böyle büyük bir pes ediş taşıdığımı ben de bilmiyordum.
Umutsuz çabalamalarımdan, bir şeylerin ısrarla olmayışından ve en çok da hayatıma zehirli köklerini salmış İlay'dan ne kadar usandığımı, o gün, tam anlamıyla, keşfetmiştim. İçimde yarattığı karamsarlık fazla yoğundu. Işığı görmek imkansızdı. Bitmesi en doğrusu gibi gelmişti.
Karya müsaade etse bitirirdim. Bir şekilde, Likya'nın beni tuvalet kabininde sakinleştirebildiği gibi, temasıyla dindirmişti bir şeyleri. Dalgalar durulmuş, kıyı görünmese de sırt üstü uzanıp dinlenebileceğim bir seyre getirmişti içimdeki çalkantıyı. Yatağımın üstünde tıpkı o su metaforunundaymış gibi kımıldamadan uzanıyordum. En ufak bir hareketimde alabora olabilir ve çırpınmaya gücüm olmadığı için boğulabilirdim. Dingin su bulanmasın, dalgalar geri gelmesin diye düşünmüyordum bile.
İlay düşünüyordu. Beni düşünmeyi bir an olsun bırakmıyordu sanki. Ferdi Beyle yüzleşmesinden hemen sonra aramaya başlamış olduğunu cevapsız çağrılarından görmüştüm. Sırılsıklam bir şekilde ahşap parkelere devrilip yarım yamalak ağlarken telefonum çalmaya devam etmişti. Açmadıkça öfkelenen ve üstüne düşen İlay tehdit dolu mesajlara başlamıştı.
Artık ona ağlamıyordum üstelik. Yaşadığım duygu boşalması ne kadar mutsuz bir hayat sürdüğümü bana hatırlatmıştı ve içimde biriken her duyguyu da içine katıp sicim sicim yaşlara dökmüştüm hüsranımı.
Sırf başımdan savmak için, kalkıp yatağa yatacak mecali kendimde bulamadan, ona dönmek zorunda kaldım. İçini rahatlatmalıydım. Ona akmıyorken bile gözyaşlarım yön değiştirmeliydi...
Benden ilgi gördüğü sürece bir önemi yoktu, sesimin ne kadar kötü geldiğinin. O mutlu olduğu sürece benim mutsuzluğum bir karşılığı yoktu onda. Buna zamanla alışıp kendi bardağımı dolduramadan vermeye başlamıştım her şeyi. Şimdi verebileceğim çok az şey kalmıştı ama o, onlara da göz dikmiş gibiydi.
Funda bir gün dayanamayıp "Telefonu bana ver, ben konuşayım bir sefer," diye önermişti.
"Hayır, sakın. O durumu yanlış anlar. Senin başına da musallat olur sonra." Bana kendisinden daha yakınlaşmış olduğunu gördüğü insanlara neler yaptığını biliyordum. Kimseye zarar veremesin diye mesafemi korur olmuştum ondan sonra. Funda'yı da kendimden uzaklaştırıp o serserilerle takılmaya bu yüzden başlamıştım ya. İlay'ın hedefi olsalar en azından o kadar üzülmeyeceğimi bildiğim kişilerdi.
"Ferdi'ye söyle o konuşsun o zaman. İyi değilsin Ruslan. Onunla iletişimde kalmak seni daha iyi yapmıyor," demişti şefkatle.
Ferdi'nin araya girmesi İlay'ı daha hırçınlaştırıyordu. Kimsenin görmediği ya da anlamak istemediği şey, bunun üzerine beni misliyle cezalandıracak oluşuydu. Ferdi'yle konuştuktan hemen sonra beni arıyor, sanki ikimiz Ferdi'ye karşı birlikmişiz gibi benimle onu atlatmanın planlarını yapıyordu. Eğer onunla aynı hayalci yaklaşımda değilsem benim isteksiz olduğuma kanaat getiriyordu. Bazense asıl benim Ferdi'yle ona karşı cephe aldığıma inanıp canımı yakacak tehditlere başlıyordu.
Tek kaçış yolu buydu. Huyuna gitmek.
Bunu yapmak bana kan kaybettiriyordu. Yığılıp kaldığımda yapabileceklerimi görmüştüm. Bunu bir daha denemeyecek kadar güçlenmem gerekiyordu. Ama İlay ısrarla beni kanatırken toparlanamıyor, tamamen tükenip yeniden intihara kalkışacağım zamanı bekleyebiliyordum sadece.
![](https://img.wattpad.com/cover/292016107-288-k892455.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Mevsimi - Kitap
FantasyBasılı metin tam haliyle aynı zamanda wattpad üzerinden yayınlanmaktadır! Ruslan bir vampirin aşkının zalimlik ve bağımlıktan ibaret olduğunu İlay'la tanışana kadar bilmiyordu. Bu aşk en başta kendi ölümüyle sonuçlandı. İlay'ın yeni birini dönüştürm...