Karya
🩸💧Son olayın üstünden haftalar geçmişti. Mano'nun ölmesi üzerinden neredeyse bir ay.
Halen tarif edilemez bir hüznün içerisindeydim. Her gün yeni bir mücadele gerektiriyordu. Beynime huzmeden hatıralarla tek tek pazarlığa giriyordum.
Islak saçlarımı Mano olmadan tarayabilirdim. Aynaya bakıp kendimi beğenmediğimde beni omzumdan tutup şöylece bir süzen anaç kadın gibi övgülere boğabilirdim kendimi. Başıma gelen her garip olayı anlatabileceğim yeni birini bulamasam, kendimle konuşabilirdim.
Mano'suz bir hayat yaşayabilirdim. Onun tüm kalbini ortaya koyarak yetiştirdiği genç kız olarak ölümsüzlüğe göğüs gerebilirdim.
Likya işsizlikten tek hedefine, Ece'nin aklına girip ona gücünü kullanma konusunda yardımcı olmaya odaklanmıştı. Pek yol kat edebildiği söylenemezdi. Bizden haz etmiyorlardı ve etrafta olmamıza katlanamıyorlardı. Herkesi mutlu edebilen ve kendisine tapındıran kardeşimin acizce çabalamalarını izlemek çok keyifliydi. Ancak yetmiyordu. Özlediğim onca şeyin arasında yapabileceğim birkaç şeyden mahrum kalmak beni deli ediyordu.
Müzik...
Kendi kendime mutlu olabildiğim sayılı uğraşlarımdan biriydi benim için. Likya ve beni küçük yaştan beri müzikle iç içe yetiştirmişlerdi. Opera bestecisi anneannemin zihni alzeimera kurban gitmeden evvel bize katabildiği bir değerdi bu. İkimiz de birer müzik aleti çalarak başlamıştık. Ardından oda orkestraları, solfej dersleri, düzenli takip edilen kültür sanat etkinlikleri...
Likya keman çalardı. Elbette zerafetini destekleyecek bir çalgı seçmişti. Bense çello istemiştim. Hanım hanımcık oturmadan, aksine bacaklarını ihtirasla açıp kucağına aldığın büyükçe bir ahşap yığını... Telleri o kadar sert ki parmakların nasır tutuyor. Çalındığında elini geri attıracak kadar güçte ve çıkardığı ses ciğerlerindeki havayı dahi titretiyor...
Tüm isyanımı notalara yükleyip yeri göğü inletebiliyordum çellom varken. Şimdi eski okulumda kim bilir ne durumdaydı. Nemden bile etkilenen müzik aleti yangına karşı koyabilmiş miydi, bunu öğrenmek istiyordum. Eski okuluma gitmek istiyordum.
Likya bunu duyunca derhal Tolga kesilmişti başıma. "Gidip delil aramak, bu katliamı yapanların peşinde düşmek istiyorsun. Çellonu bu saçmalığa bahane etme."
Sorsan asıl klasik müzik hayranı kendisiydi. Ancak ben çalgımı özlerken o merak bile etmiyordu.
Ben aklıma koymuştum bir kere. Bu saatten sonra beni hiçbir şey durduramazdı.
Gözlerim okul yemekhanesinde bana önyargıyla bakmayacak tek kişiyi arıyordu:
Ruslan'ı.
Bana herhangi bir sempati besliyor mu ya da intiharına engel olduğum için kendini borçlu hissediyor muydu bilmiyordum. Ancak kısa konuşmamızdan anlayışlı birisi olduğu çıkarımını yapabilmiştim.
İşte orada, tek başına kocaman bir masada oturuyordu. Arkadaşlarının çoktan kahvaltısını bitirip çıktığını gösteren boş kadehler masanın üzerinde gelişi güzel duruyordu. Kendisi bardağın dibinde kalan kanı döndürerek düşüncelere dalmış bir haldeydi.
Usulca ona yaklaşıp yanındaki sandalyeye kendimi bıraktım.
Ruslan irkilip bana baktığında kaşları şaşkınlıkla kalktı. "Siz burada yemiyorsunuz sanıyordum," dedi tekdüze bir sesle.
![](https://img.wattpad.com/cover/292016107-288-k892455.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Mevsimi - Kitap
FantasyBasılı metin tam haliyle aynı zamanda wattpad üzerinden yayınlanmaktadır! Ruslan bir vampirin aşkının zalimlik ve bağımlıktan ibaret olduğunu İlay'la tanışana kadar bilmiyordu. Bu aşk en başta kendi ölümüyle sonuçlandı. İlay'ın yeni birini dönüştürm...