Duvardaki Çatlaklara Tohum Dikmek

64 7 3
                                    

Deliler gibi özür diledim ondan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Deliler gibi özür diledim ondan.

Bütün bunları yaşarken hayatında neler olup bittiğinden habersizdim çünkü. Varsa yoksa kendi dertlerimden muzdariptim. Geçmem gereken sınavlar, kazanmam gereken okullar, çalışmam gereken işler, tamamlamam gereken günlük rutinlerim vardı. Ve ulaşmam gereken hayallerim... Zamanımın çoğunu bunlar alırdı. Aşıktım sonra. İnsan aşka düşünce başka her şeyi unutur, bilirsiniz. Mutluluk ve sevgi yolunun tek bir kişiden geçtiğini sanırdım. Sevdiğimin her bir hareketinde anlam arardım. Umutlanır, neşelenir, şüpheye düşer, hüzünlenirdim. Canım yandı mı hele, vay halime! Dünyanın en derin acısıydı yüreğimdeki(!) En büyük yüzleşmeler benimkilerdi. Hisleri karşısında hep aciz düşen kişi yine bendim. Acınası, ilgiye muhtaç, sevgiden mahrum kalmış, istediğine kavuşamamış, çıkmazlara girmiştim. Bu halde nasıl etrafımı görebilirdim ki? Sevgilimi bir kez olsun görmek için bakınırdım sadece çevreme. Her an özlediğin biri olunca böyle oluyordu çünkü. Başka neler olup bittiğinden haberim yoktu. Kendi dünyamdan ibaretti hayat. Düşüp kalkıyordum, gülüp ağlıyordum. Kimse de gelip kulağıma fısıldamadı onun halini. Nereden bilebilirdim? Suç bende değildi ki.

Gülmekten karnım ağrıyor! Nasıl da inandırıcıymış her şey. Nasıl da bağlayıcı! Kör ebe oynuyormuşuz ve hepimizin gözleri bir diğerinin hayatına kapalıymış. Benim de.

Başkalarının kış mevsimden bihaberdim. Yağmur sadece beni ıslatır, soğuk beni üşütür, kar benim ellerimi buz kestirebilirdi. İçimdeki boşlukta kaybolurdum. Ne fırtınalarım dinerdi ne de yorgunluğum.

Hepsinin tek bir sebebi varmış, o da kimsenin yaşamına dokunamamak.

Ağlıyordum şimdi. Kendimi tutamıyordum. İçimde alevlenen bir ateş vardı. Dumanları genzimi yakmış, gözlerimi yaşartmıştı. Gücüm tükenmiş, çaresizlik hissi zincir gibi ayaklarıma dolanmıştı. Gerçek bir sorunla yüzleşmek böyle bir şey olsa gerekti. Ellerine uzanıp tuttum, konuştum onunla.

"Özür dilerim! Artık biliyorum her şeyi. Buradayım artık! Sizinle. Öncesinde yoktum belki ama bak, geldim. Nasıl oldu diye sorma, şans diyelim. Anladım sonunda. Çıkma vakti hayatımdan. Artık birilerinin gönlüne doğru adım atma vakti. Yeterince sıkışıp kaldım dar çemberimde. Pergelimin ayakları arasındaki mesafeyi genişlettim şimdi."

Suskunluğuna son verip bir şey istedi benden. Yalnız ondan değil, herkesten bağışlanma dilememi.

"Dilerim tabii ama beni affedebilirler mi?"

Deneyip görmeliymişim. Seve seve!

"Hey ahali, geçmişinize yetişemedim belki ama bugününüzde ve yarınınızda sizinle olacağım! Başınıza gelen her şeyin sorumlusu benim. Ömür boyu sustum. Artık konuşacağım! Şimdiye dek hep tanık oldum. Artık rol alacağım! Önceliği sizin acılarınıza vereceğim. Her an özlediğin biri olması ne demek, siz daha iyi biliyorsunuz, evet. Sevdiklerinden haberdar dahi olamamak, çamur içinde kalmak, aç olmak, geceleri uyuyamamak nedir, ne anlarım ki ben? İmkansızlığı gördüm mü de tanıyayım? Beni bağışlayım. Bundan böyle çocuklarınızın gözlerine parıltılar, yüzlerine kahkahalar koyacağım. Hayali ve umudu olmayan kimse kalmayacak! Çok geç kalmamışımdır, değil mi?"

Mavi, yeşil, kahverengi, kehribar, ela... Milyonlarca insanın gözlerine baktım. Sonra onun. Kırıktı. Gücenmekte haklıydı. Sözünü tutamayan, göğsümdeki karartıyı oluşturan, günbegün siyaha boyanan bendim. İnsandım. İnsanlıktım.

Eliyle bir yeri işaret etti. Başımı çevirip baktım. Bir taş dikiliydi, beyaz bir mermerden. Yaklaşıp dokundum, soğuktu. Üzerindeki yazıyı okudum. Adımdı. Bakımsız ellerini mezarıma uzattı. Kirli ve yara bere içindeki avuçlarından rengarenk çiçekler filizlenmeye başladı. Önce bir beyaz karanfil dikti toprağıma, ardından sarı gül. Pembe lale, menekşe, papatya, altın kadeh, fulya...

Zerre kadar boşluk kalmadı içimde. Dirildim. Yağmur yağmaya başladı üstümüze. Sulandım. Güneş doğdu, yandım. Kurumamak için şemsiyemi açtım, hepimizi altına alacak denli büyük olduğunu ilk kez fark ettim. Kimse ıslanmadı. Rüzgar esti, serindi, titredim. Herkes tek tek kollarını üzerime sardı, ısındım, boğuldum, çırpındım. Gün battı gece oldu, birlikte karanlığa daldık. Ayrıklık yoktu artık, bütündük. Unuttum ardımdakileri. Yenilendim. Ve ben bağışlandım.

23-24 nisan 22

23-24 nisan 22

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
kuyuya düştüysen eğerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin