5.Bölüm

717 52 16
                                        

mediadaki- Damla ve Ufuk mediadaki bölüm şarkımız.

Bu bölüm DİLAY'A VE BENİ ŞİMDİYE KADAR BEKLEYENLERE YAZIYORUM :D

*****

DAMLA

Ufuk KARAHANLI hayatımı karıştıran adam. Ben bu ego yığınıyla ne yapacağımı bilemez haldeydim. Her şey karıştığı gibi benim okulu kazanmam ve bu okulda da mimarlık okumam çok saçmaydı. Evet, saçma diyorum çünkü Ufuk'un mesleğini okuyorum. Halimi siz düşünün. Hal böyle olunca Ufuk daha da üzerime gelmeye başladı. Kaçmaya kalksam bu bölümü okuyacaksın düzgün çalış diyordu. Ve ben hala yüz bini ödemeye çalışıyordum. İki aydır da bununla uğraşmak delirtiyordu beni. Hesapladım ben bu parayı ömrümün sonuna kadar zor öderdim.

Gözlerimi yeni güne açtığımda hala yatakta bu düşüncelerdeydim. Haftanın iki günü okula gidiyordum. Geriye kalan dört günü şirkete gidiyorum. Ve bir günüm tatil ama sağ olsun Ufuk Bey onunda içine etmesini çok iyi biliyor. Oflayarak pikemi tekmeleyerek üzerimden çektim. Sinirle banyoya girip yüzümü yıkadım. Gerekli her şeyi yaptıktan sonra hiç alışamadığım bir elbiseyi giydim. Kırmızı bir kalın askılı tişört, kot kısa etek, hiç bana göre değil. Saçlarımı tarayıp salık bıraktım. Hafif makyaj yaptım, iğrenerek. Ve hala saydırıyorum Ufuk'a. Bu kıyafetleri bana zorla aldı. Neymiş efendim güzel görünmeliymişim. Hırpo ne olacak.

Topuklu kırmızı çarığı da giyip, mavi küçük çantamı da alıp çıktım evden. Şirkete geldiğimde sıkıntı ile çöktüm koltuğa. Sonra yapmam gereken işi hatırlayınca oflayarak çantamı masaya bırakıp kalktım. Elime temizlik bezini alıp odaya girdim. Beyefendi gelmemiş daha. Masanın tozunu aldıktan sonra istediği bahar kokusunu sıktım odaya. Ardından yerleri de sildim. Temizlik çimiyim, asistan mıyım bilmiyorum. İşim bittiğinde Ufuk'un odasındaki koltuğa çöküp arkama yaslandım. Çok yorulmuştum. Gözlerim ağrıyordu. Okul, iş beni fazlasıyla yoruyordu. Kapının açılması ile düşünmeyi bırakıp hızla ayağa kalktım. Ufuk beni görünce baştan aşağı bir süzdü. Tabi kaşlarım yine çatıldı. Şeytan diyor ki vur ağzını burnunu dağıt. Ama yok sabır Damla sabır kızım. Sırıtarak koltuğuna oturdu. Ardına yaslanıp ''Fare kahvemi getir.'' Dedi. Koşarak odasından çıktım. Bu topuklular delirtiyor beni. Allah'tan bizim katımızda küçük bir mutfak vardı. Asistanlar orada çay yapıp içiyorduk. Ya da müdürlerimize götürüyorduk. Hemen orta şekerli Türk kahvesini yaptım. Küçük bir kâseye de her zamanki sevdiği minik çikolatalardan koydum. Bir bardakta suyu tepsiye koyup odasına yürümeye başladım. Asistan kızlar bana bakıp yine burun kıvırmaya başladılar. Ya sabır Allah'ım sabır. Döveceğim birini. İki aydır çekiyorum ya. Odaya kapıyı çalmadan girdim. Bana göz ucu ile bakıp yeniden kendini dosyalara gömdü. Kahvesini masaya koyduğumda saatine bakıp ''Hadi git öğle yemeğimi al. Hamburger ve kola istiyorum. Ha yanında patates kızartması da olsun.'' Dediğinde sağ elimi yumruk yapıp çıktım. İki aydır böyle. Emir de emir. Of! Ya of! Hızlı adımlarla yemek kartını alıp şirketten çıktım. İki cadde ötedeydi lokanta. Hızla koşarak gitmeye başladım. Beyefendinin takıntısı var. On iki de masasında yemeği görmezse yüzüme çarpar. Uyuz! Saatime baktım beş dakika vardı. Daha da koşmaya başladım. Ayakkabım canımı acıtıyordu ama umursamadım. Lokantaya girdiğimde sağ olsun Hasan amca çoktan hazırlamıştı. Bu adam bir tane ya... Hep neredeyse aynı yemeği almaya geldiğimde hazırlıyor. Kartı verip yemeği elime aldım. Yeniden koşarak çıktım. Karşı caddeye geldiğimde bizim için yanan ışığın kırmızı olmasına iki saniye kalmıştı. Aniden kendimi yola attım. Eğer durursam gecikirdim. Aniden kırmızı bir araba bana doğru geldi. Ve çarpmaması için atladım ve arabanın önüne oturuverdim. Herkes şaşkınken ben donup kalmıştım. Derin nefes alıp saatime baktım. Bir dakika kalmıştı. Adamın bana söylediği her şeyi unutup önünden kayıp yeniden koşmaya başladım. Sol ayağımda ki acıyı bile umursamıyordum. Şu an tek derdim yemeği yetiştirmekti.

FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin