7.Bölüm

607 52 0
                                        

mediadaki- Damla ve Ufuk (Aşk'ın keşfedilişi... )

***** UFUK

Damla beni hızla itip ayağa kalktığında şaşkınca ona bakıyordum. ''Dua et patronumsun. Yoksa seni şuracıkta gebertirdim. Pis adi sapık!'' diye bağırıp yerden terliği alıp kafama fırlattı. Kaçamamıştım bile. Alnıma yememle acı ile kıvranmam bir oldu. Damla'da öfke ile topallayarak odadan çıktı. Cadı ya cadı! Pis fare!

''Pis fare! Sen kurtar o teşekkürü böyle yapsın. Ne halin varsa gör!'' diye bağırdım. Bir yandan da alnımı tutuyordum. Yardı lan manyak! Hey Allah'ım hey! Öfke ile yataktan kalkıp lavaboya girdim. Aynada gördüğüm şeyle krize girmiştim. Fareye bak ya!

''Of! Aman be! Şişmiş alnım. Ulan fare ben sana bunun hesabını sormaz mıyım?''

Sinirle yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim. Aşağı indiğimde fare koltukta kolunu birbirine dolamış somurtarak oturuyordu. Merdivenden inerken aniden yerime çakılı kaldım. Uzun siyah saçını elinin tersi ile geriye savurdu. Duman gözlerini pencereden dışarı, çok uzaklara dikmiş düşünüyordu. Acaba çok mu korkuyor? Töreden, peşindekilerden korkuyor da bana söyleyemiyor mu? Ben korurum ki onu. Niye korkuyorsa?

DAMLA

Korkuyorum. Yalnızlıktan, tek başıma kalmaktan... Ah annem gelin artık.  Ufuk salona girince düşüncelerimi bir kenara bırakıp ona asık suratla döndüm.  Ne uyuz, ne mendebur biriydi bu böyle. Bu adamı sevemedim gitti. Telefonumun çalması ile ona bakmayı bırakıp cevapladım.

''Aaa... Batu ?''

''Damla nasılsın? Ayağın nasıl?''

''İyiyim, ayağım acıyor biraz ama fazla değil.''

''Şey diyecektim. Benimle buluşur musun?''

Bu sözlerle heyecanla ayağa kalktım. ''Tabi, tabi buluşurum. Nerede?'' diye sevinçle cırladım.

''Ufuk'tasın değil mi? Ben alırım seni.'' Dediğinde heyecanım tavandı. Telefonu hızla kapatıp salonda ki aynanın karşısına geçtim. Saçımı düzenlerken çantamdan rujumu alıp dudağıma sürdüm. Hala beni izleyen Ufuk'u fark ettiğimde onun kriz geçiren yüzünü görmek beni şaşırtmıştı.

''Ne diye aramış seni?'' dediğinde gülümseyip ''Buluşacağız.'' Dedim. Aniden ''Olmaz!'' diye bağırdı. Merakla yüzüne baktım.

''Nedenmiş o?''

''Çünkü çünkü sen töreden kaçıyorsun. Ya aniden seni bulup kaçırırlarsa?'' dediğinde elimde ki rujla şaşkınlıkla ona baka kaldım.

''Ne töresi? Sen ne diyorsun?'' dediğimde şaşkınlıkla birkaç basamağı daha inip yanıma geldi.

''Sen töreden kaçmıyor musun? Abin kız kaçırmış, sende berdel olmaktan kaçıyormuş hatta ailende kaçıp saklanmış. Öyle değil mi?'' dediğinde kahkaha atmaya başladım.

''Ufuk bey sizi biri fena işletmiş. Ne töresi, ne kaçması Allah aşkına... Annemler abimin yanına gittiler. Abimin ikinci çocuğu oldu. Bende gitmek istedim ama gidemedim. Berdel falan yok.'' Dediğimde gözlerini iyice büyültmüştü. O kadar komikti ki. Gülmeden duramadım.

''Şimdi sen töreden kaçmıyor musun?'' dediğinde rahat tavırla ''Evet.'' Dedim. Ufuk derin ama öfkeli bir nefes alırken sağ elini sıkıp sol avucuna hafifçe vurmaya başladı.

''Ulan Batu, oğlum sen gel bir. Ben seni gebertmezsem bana da Ufuk KARAHANLI demesinler!'' diye bağırıp merdivenleri öfke ile sert adım atarak çıktı. Ben hala ardından gülüyordum. Şapşal ya...


UFUK

Öyle öfkeliydim ki anlatamam. Yukarıda volta atarken garip garip davranıyordum. Batu hem beni kandırmış hem de Damla'yı randevuya götürmek için benim evimden almaya geliyor. Kalbimin sıkıştığını fark ettim. Ama bunu düşünecek zaman olmadan kapı çalındı. Yeniden koşarak merdivenleri indiğimde gördüğüm şeyle birkaç basamak kala dona kaldım. Batu elindeki çiçeği Damla'ya verince Damla onun boynuna sarıldı. Batu gülümseyerek gözlerini kaparken Damla'nın sırtında ki ellerinde kaldı bakışlarım. Ve belki de bu andı, birçok şeyi fark etme sebebim...

Bazı anlar vardır hayatında. Sözlerin boğazında güğüm olduğu, seni nefessiz bırakan anlar. O an durur düşünürsün. Kalbime esen ne? Rüzgâr mı? Ufak bir esinti mi? Yoksa Fırtına mı?

Hepsinin küçük ama anlamı büyük olan bir kelime karşılar. Önce inanamazsın, donar kalırsın. Ellerin titrer, kalbin titrer. Öyle bir şeydir ki bu kelime gözlerin daha da koyulaşır. Farklı bir anlam yüklenir. Dersin ki, bu kadar çabuk mu? Ne zaman oldu? Ne zaman kalbime bunu yaptı? Ama yine cevaplar o küçük kelimeye çıkar. İşte o an artık anlamak için savaşmazsın, kabullenirsin. Öyle ki bu kabulleniş kısa bir süre sonra alışkanlığa hatta tatlı bir heyecana dönüşür. Ve seni yapmak istemediğin, ama yaptığın garip davranışlara sürükler.

İşte o küçük kelime, kalbime anlamadığım duyguları veren tatlı esinti, ya da fırtınam, AŞK'TI...

Bunu anladığım an acı çeken ama şaşkınlığın en derinini yüklenen mavi gözlerimi afallamış olarak onlara çevirdim. İşte bunu ben hiç beklemiyordum. Damla'nın bana bunu yapacağını, beni kendine âşık edeceğini, ne zaman olduğunu bile bilemeyecek hale geleceğimi hiç beklemiyordum. Uzun bir süreden sonra, o ihanetten sonra ilk kez biri kapılarını kapattığım kalbime, o kapıyı aralamaya bile ihtiyaç duymadan tıpkı iki ay önce ofisimin kapısını nasıl kırdıysa aynen öyle girmişti. Ve ben kamyon çarpmış gibi öylece dona kalmıştım. Gerçekten Damla lakabı gibi fırtınaydı. Hiç sormaya bile gerek duymadan gelip beni talan etmişti.

FIRTINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin