Bir geceydi pusulu hayatımın başlangıcı.
Senin bana, benim sürûrûma veda edişim gibi gürültüsüz terketmişti yıldızlar semayı.
Bir kızıl boyadı avuçlarını, sonra parmaklarımı.
Ellerin ellerimden koptu, varlığın gözlerimden...1.BÖLÜM: "TEHLİKE VE KAÇIŞ"
"Esme," dedi: "Hemen birkaç eşya al yanına ve çık o evden! Aşağıdaki sokağa git. Oraya geliyorum, ben seni bulacağım."
"Neden?"
"Soru sorma bana, dediğimi yap, çık o evden!"
Dediğini yapıp: "pekala.. Çıkıyorum." dedim ama kaygım beni öldürecek gibiydi.
Dualar mırıldanarak kalktım yataktan. Soluklarımın heyecandan hızlanışı kilometrelerce koşmuşum gibiydi sanki. Ayaklarım değil fakat içeride koşan birileri vardı çünkü şu an evham, zihnimin ovalarında dört nala koşuyordu korkulara doğru.
Dolaptan siyah sırt çantasını çıkarıp içine eşyalarımı doldurdum ve duvardaki asılı saate baktım: 03:02.
Mesaideyken asla aramayan Ferhan Mert bir gece vakti telefon ederek neden acilen evden çıkmamı istesindi ki? Aklımı ne kadar zorlasam da neler olduğunu anlayamıyordum ve bu delirmek için geçerli bir nedendi.
Hemen abdestimi alarak üzerime feracemi geçirdim ve örtümü üstün körü yaparak çıkışa yöneldim. Kapıyı iyice kilitlendiğimden emin olduktan sonra çantamı omzuma asıp apartmandan çıktım.
Dışarıya geldiğimde sokak sessiz ve oldukça ıssızdı. Yalnız derinlerden duyulan ambulans siren sesleri bu sessizliği bozuyordu. Ayın vurduğu zemine düşen gölgem yürüdükçe adımlarımı takip etti.
Çok geçmeden tarif ettiği arka sokağa ulaştığımda görünürde kimseyi bulamadım. Etrafı süzdüm kaçamak kaçamak. Bulunduğum durumun tam anlamıyla saçmalık olduğunu düşünmem garip miydi? Belki de garip olan bu değil bütün evrendi. Oyunlar oynanıyordu aklıma ve bu oyundaki zavallı bir oyuncu gibi hissediyordum kendimi.
Gevdiğim dudaklarımdan ağzıma akan kan tadıyla yüzümü ekşittim.
Bekliyordum ancak henüz gelen giden olmamıştı. Kararsızca kımıldayıp sağıma baktım, soluma baktım. İki adım ileriye doğru attım, sonra vazgeçip yeniden geriye döndüm.
Evden çıktığımdan bu yana hâlâ rüyada olabilirim düşüncesi yavaşça yerini strese devrediyordu. İşin gerçekliğini aklımın kabullenmesi bir ilerleme olmalıydı.
"Esme!"
Kısık ses siyah, koyu gecede eridi. Hızlıca başımı çevirdim arkalara doğru. Karşıdan bana doğru yürüyordu. Zoraki bir tebessüm yerleştirmişti dudaklarına, eğreti duruyordu. Yanıma geldiğinde sıkıca sarıldı ve ellerimi tutup hafifçe beni kenara çekti. Daha sonra da çok büyük ihtimal mutmain olamadığı için, yakındaki apartman dairesinin küçük aralığına geçtik.
"Beş dakika kadar burada bekleyeceğiz." dedi.
"Hani kaybedecek tek bir saniyemiz bile yoktu?" Bunu istihza kokan bir sesle söylemiştim.
"Sen o evden çıkana kadar geçerliydi!" diye cevapladı tersce.
"Anlıyorum. Beş dakikamız var. O halde çok uygun bir zaman. Seni dinliyorum?"
"Ne?"
Aptal saf bakışlarına aynı şekilde karşılık verdiğimde hâlâ bir açıklamaya başlamamıştı. Sonunda kollarımı iki yana açıp indirdim: "Dinliyorum diyorum; burada neden olduğumuzun mantıklı sebebini? Neden evden çıkardın beni, bu gece saatinde nereye gideceğiz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekler Kararır Mı?
SpiritualBu, ayrılığın yoruculuğunda güçlenen bir aşkın hikayesi.