10.Bölüm: hava soğuk üşütme

52 12 0
                                    

10.BÖLÜM: "HAVA SOĞUK ÜŞÜTME"

Tarif edilemez bir kalabalık vardı bugün sağlıkocağında. Bu yüzden Ferhan Mert'in yanında gelen öğretmen beyle, babam, sıkışıklık dolayısıyla bahçeye çıkmak zorunda kaldılar. Biz muayene odasına girmeden, babamlar da dışarı çıkmadan evvel Halil amca bana geçmiş olsun demeyi unutmamış ve halime üzüldüğünü ifade etmişti.

Aynı odada birkaç kişi aynı anda muayene oluyordu.

Ve tesadüf bu ya, bende onunla aynı odaya denk gelmiştim. Burası çok dardı; ter kokusu, ağız kokusu birbirine karışmıştı ve birde onlara kötü kokuları hafifletmek için sıkılan kokular eklenince her yer felaket bir hal almıştı. Bu iğrenç şeyden kusmam geliyordu ve nefes bile zor alıyordum.

Doktorlar pek ilgi göstermeyerek ikimizinde yaralarına iğne vurdular. Sonra orayı uyuşturmaya bıraktılar. İğneden anlamsızca korktuğum için, biraz sızlanmıştım. Çocukluğumdan kalan bir travmaydı benim için iğne.

Tam olarak karşımdaki hasta yatağında bulunuyordu Ferhan Mert. Sol dizini yatağın üzerinde diklemesine kırmıştı ve diğer ayağını yere salmıştı. Yaralı olan eli dizinden aşağıya doğru sarkıktı. Arada kaçamak kaçamak bana bakışı, rahatsız ediyordu. Fakat ne yazık ki bir türlü neden baktığı konusunda ona çıkışamıyordum.

Ah Çam! Saçma sapan imalarda bulunuyormuş gibi davranma. Böyle tepki verir gibi, rüzgardan iğnelerini kıpırdatıyorsun... Yapma öyle şeyler, rica ederim. Elbette utanmıyordum. Evet gerçekten de utandığım için öylesine suskun kalmamıştım. Sadece... bilmiyorum ama utançtan değildi işte. Ama Çam! Lütfen! sen beni üzüyorsun. Zinhar anlatmayıp buradan gider ve konuşmam bak.

Tamam.

Devam ediyorum.

Bir aralık sessizliği bozarak: "Korkuyor musun?" diye sorunca: "Efendim?" demiştim ruhsuz ve cansız bir sesle.

"Korkuyor musun?" diye tekrarladı. Koyduğu dizinden sarkan eliyle yüzümü işaret etmişti. Yaralı bir insana göre üzerindeki sakinlik fazlasıyla abesti. Açık açık Mazoşist olabilir miydi diye düşünmüştüm o gün.

"Hayır." Sebepsizce göz devirdim.

"Acımayacak bile."

"Korkmadığımı söyledim!"

"O halde yüzündeki acı çizgilerini sil, sana yakışmıyor."

Düpedüz gevezelik ediyordu.

"Esma değil, Esme'ydi öyle değil mi?"

"Adımı nereden biliyorsun?"

"O gün börek ve ayran vermeye geldiğinde dayım söylemişti, aklımda kaldı. Doğru muyum Esme?"

Benim adım alışılmış bir isim değildi. Genelde Esma ismi ile çok karıştırırlardı. Adımın doğru haliyle aklında kalışına şaşırsam da çok düşünmedim. Olabilirdi. İçimden arsız bir cümle yükseldi: onun adı senin hatırında niçin kaldı?

Bunun sebebini henüz kendime itiraf edemiyordum.

"Evet doğru, Esme." dedim kısaca ve başımı ondan çevirdim. Fakat o, konuşmasına tekrar devam etti: "Kaşın nasıl yarıldı?"

Sessizlik borusunu öttürdü ama anlamak istemeyen anlamazdı ya, o da anlamadı: "Odun keserken benim elimi balta sıyırdı. Sonrada işte buradayız. Tesadüf bize musallat olmuş belli. Hiç seni burada göreceğim aklıma gelmezdi."

O kanların müsebbibinin küçücük bir sıyırık asla olmayacağını söyleyecektim ancak son anda bundan vazgeçtim. Yine de tesadüf konusunda suskunluğumu sürdüremedim:

Çiçekler Kararır Mı? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin