28.BÖLÜM: "ACI RUHUM DA SANA ESİR"
Benim bile daha henüz kabullenemediğim gerçeğin onun tarafından bilinmesiyle uğradığım şaşkınlık beynimi yangın yerine döndürdü.
Bundan iki hafta öncesi mide bulantısıyla doktora gittiğimde almıştım haberi. İki aylık yüklüymüşüm. Bu eşsiz haberi duyduğumda hiçbir tepki göstermemiştim. Ne sevinebiliyordum ne de üzülebiliyor... Varlığıyla müjdelendiğim gözbebeğimize yeterince sevinememenin ıstırabını da yüklenmiştim artık. Ve ben gerçekten iyi değildim.
Hayalim bu değildi. Böyle hayal etmemiştim. Bambaşkaydı benim düşlerim. Ferhan Mert ile beraber bu haberi alacaktık ve o, çıldırırcasına sevinecekti. Onu durdurmaya çalışacaktım.
Olmamıştı.
Ne eksik ne fazla, bu olmamıştı. Katil ve kaçak bir kocam vardı. Ellerimde değildi o zaman elleri. Hayal kırıklığı barındıran gözlerle bakıyordum dünyaya, sevgiyle değil. Ölümün dibinde kalmış bir canlı gibiydim, belki de cansız. Çok geçmeden o haber geldi... Yeniden hayat bulmam gerekirken, o uçsuz dibe doğru biraz daha battım.
Asıl acı şuydu; mutlulukla dolan bir kalple, mantıklı düşünecek aklı çoktan yitirmiştim. Nereden öğrendiğini sormadım. Biliyorum çünkü, hep yanımdaydı.
"Bir şey söylemeyecek misin?" dedi.
Sadece olumsuz anlamda kafamı salladım.
"Konuş benimle Esme. Bağır çağır, vur ama susma."
Kur'anı Kerim ile biraz olsun iyileşen ruhum, onu görmemle yeniden eski hastalığını hatırlayıp yarasını deşmişti kendi kendine. Ve benim... Yaşadıklarım yeniden canlanıyordu ona baktığım her salisede. Kaçırdım yaşlı gözlerimi.
Gerçekten konuşmamı istiyorsa o halde tüm her şeyi baştan aşağı bana açıklamak zorundaydı.
"Susma!"
Başımı ona çevirdim: "Asıl susan sensin! Sustuğun için bu haldeyiz biz. Yaptığın ne varsa bana en başında anlatsaydın hiçbir şey böyle olmazdı."
"Olurdu," dedi mekanik bir sesle: "Üstelik her şey daha berbatlaşırdı!"
"Bana anlat!"
"Dinleyeceklerine hazır değilsin."
"Hazırım."
"Hayır!"
"Yurtdışına kaçınca mı öğreneceğim, yoksa yine beni geçiştirecek misin? Sevgi bu değil! Anladın mı?"
Gözlerinde bir öfke doğdu. Derin bir nefesle sakin olmaya alıştı. En hassas noktası onun bana duyduğu sevgisini yok saymamdı. Veya benim onu sevmekten vazgeçmem... Bunlar onu kişiliğinden çıkaracak kadar şiddetle delirtiyordu. Fakat kendini kontrol edebildi ve yumuşak olmaya çalışarak: "Buradan gidelim, öğreneceksin," dedi yalnızca.
Kaçınca her şey kökünden hallolacak... Kendime hakim olamayarak bu düşünceye güldüm. Garip bir ifadeyle bana baktı.
Beni bu suça bulaştıracak kadar aklını yitirmişti o. Gerçek o, o değildi. Öz benliğini kaybettiği neresiyse bulması gerekiyordu. Yabancıydım bu adama. Üşüyordum yanında. Sadece kurduğu kelimeleri değil, birbiriyle çelişen fikirlerini ve fiillerini de kalbim yadırgıyordu.
İyi değildi.
İyi değildim.
Yaklaşık onbeş dakikadır buradaydım. Tuhaf gelebilir ancak beni merak etmeleri umrumda dahi değildi. Önemli olan şeyler çok başkaydı; bebeğimiz ve kaçma fikri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekler Kararır Mı?
SpiritualBu, ayrılığın yoruculuğunda güçlenen bir aşkın hikayesi.