16.Bölüm: bir başkası var

56 13 0
                                    

16.BÖLÜM: "BİR BAŞKASI VAR"

Hatice ablalar, İstanbul'un gözbebeği Fatih'de oturuyorlardı. Kocası Arif ağabey bir medresede hafızlık eğitimi veriyordu. Kendisi de Arapça yapmıştı ama çocuk olduktan sonra okutmaya ara vermişti.

Biz bir çok sebepler dolayısıyla genelde gidemezdik İstanbul'a. Arif ağabeyin memleketi buralardaydı ve bu yüzden ailesini ziyarete geldiklerinde bize uğrayıp birkaç gün kalarak öyle dönerlerdi şehre.

Arif ağabey ile babam birbirleriyle çok sıkı fıkıydılar. Ne babamın dilinden düşerdi Arif ağabey, söylediklerine göre ne de babam Arif ağabeyin...

Dışarıda erkekler, biz kadınlar da içeride kahvaltı yapıyorduk. Kucağımda Elif'im vardı, yemeğini ona ben yediriyordum. Her lokmasında: "Miniğimi çabuk tebrik edin!" diyordum annemlere. Herkes aferim deyince daha fazla yiyordu. Hatice abla benimleyken çok güzel yediğini söylüyordu.

İyi ki gelmişlerdi, yoksa dün aldığım mektup sebebiyle kafayı yiyebilirdim. Sürekli aklımda olan bu konuyu Elif sayesinde en azından biraz olsun unutabiliyordum. Bu, biraz olsun iyi geliyordu.

"Canım benim," dedi Hatice abla: "Sen doğru düzgün kahvaltı edemiyorsun. Ver bana onu da, yemeğini rahatça ye."

Ballı ekmeği küçüğümün ağzına götürürken başımı kaldırdım: "Elbetteki hayır! Bunlar bizi ayırmak için birer komplo, yutmam bir kere."

Gülüştüler. Ahsen yine şom ağzını tutamadı: "Deliydi daha da çıldırdı," dedi: "Sevgi insanı çıldırtıyor tabii!"

Bir anda boğazıma tıkanan çayla öksürdüm. Hemen su uzattılar. İçtim biraz rahatladım ve derin bir nefes aldım. Kaçamak ve tedirgin bakışlarla Elif'e ne istediğini sorunca parmağıyla salata tabağını işaret etti: "Salata mı?" dedim.

"Ebet."

Salatadan bir tane verdim ağzına. "Elif, anneciğim bırak da biraz abla yemeğini yesin." dediğini duydum tekrar Hatice ablanın ve derhal sıkıca sarıldım küçüğüme: "Aa, yeter ama! Niye herkes sevgimizi kıskanıyor ki anlamıyorum!"

Ağzına fermuar çekti şakadan. "İyi aman sustum, öyle olsun."

Annem lafa karıştı: "Bırak doya doya hasret öldürsünler Hatice."

"Sorma sorma Habib'e abla. Ne hasret dolularmış; haberimiz yokmuş. Birbirlerine doyamıyorlar baksana. Bir daha da arayı böyle açmam."

"Kesinlikle Hatice abla bir daha bu kadar ara girerse karışmam! Zaten azıcık daha geç kalsaydınız kafayı yiyecektim burada."

Çatalını peynire batıran Ahsen sustu sustu ve konuşacağı zamanı bulup yine paniğe soktu beni: "Ablam çok doğru söylüyor Hatice abla. Bu aralar kısmen kafayı yemişti, hiç sorma. Bir gün öncesine kadar öyle halleri vardı ki anlatamam; dalıp dalıp gidiyordu. Bazen kendi kendine gülüyordu. Bak şimdi kızınızın sayenizde biraz olsun iyileşip hayata döndü. Varlığınıza duacıyız." Çatalını herkesin üstünde gezindirdi ve ekledi: "Cümleten."

"Ahsen!"

"Ne! Yalan mı?"

"Tabiki yalan," dedim dişlerimin arasından: "Neden öyle olayım ki?"

"Valla benim de kafamı karıştıran bu ya; neden öylesin acaba? Ayrıca hiçte yalan değil. Gayet doğruyum yani. Allah biliyor."

"Sus lütfen."

"Sanan ne! Dilimden de mi sorumlusun? Hem dediğim gibi tamda o hallerdeydin." Gıcık bir kahkaha attı ve ekledi: "Ergen aşıklar gibi."

Zorla gülmeye çalıştım ancak korkum saklanılacak kadar küçük değildi. "Şakacı şey seni!" Hatice ablaya döndüm: "Çok şakacı!"

Çiçekler Kararır Mı? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin