(Düşünceler)
*Fotoğraf: Kiruna, İsveç
- Deniz -
Oturduğumuz yerden kalkıp biraz sahilde dolandıktan sonra yürüyerek Alexlere geçtik. Evlerine iki sokak kala birden bana dönüp gülümsedi ve elimi tuttu. Etrafta kimseler yoktu. Önce bir an tedirgin olsam da hiç bozmadan ben de onun elini sımsıkı tuttum ve yürümeye devam ettik.
Bilinçaltına işlemiş travma ve alışkanlıkları aşmak gerçekten hiç de kolay değil. Sürekli 'savunma' ve 'saklanma' halinde yaşamaya o kadar erken yaşta alışıyoruz ki yanımızda aşık olduğumuz, güvendiğimiz sevgilimiz varken bile onun elini rahat rahat tutmaya çekiniyoruz, garipsiyoruz, hemen etrafı kontrol etme ihtiyacı duyuyoruz. Ancak kimseler yoksa biraz rahatlayabiliyoruz. Ne kadar acı ve sinir bozucu.
Alex de bütün bunları bildiği için sadece "uygun" anlarda ve yerlerde böyle şeyler yapardı zaten. Bu iki kat sinirimi bozardı. Hem kendimin hem onun, hem de ilişkimizin kısıtlandığını düşünürdüm. Yanında en özgür ve kendim gibi hissettiğim kişiydi ama dışarı çıktığımız, topluma karıştığımız anda bu özgürlük kayboluyordu. Elini istediğim gibi tutamıyor, onu öpemiyor, sarılamıyor, bir bankta kucağına yatamıyor, elimi saçlarına daldırıp doya doya okşayamıyor, sevgimi gösterecek şeyler yapamıyordum. Bu da beni geriyor, boğuyordu artık. Gerçek ve doğal halimizde olabilmek için illa herhangi bir dört duvar arasına girmek zorundaydık...
Bu aslında biraz da benim yüzümdendi. Kendini sıkan, korkan, çekinen daha çok bendim. Alex bu konuda benden daha cesur, rahat ve umursamazdı. Ulu orta şefkat ve sevgi göstermekten, bana dokunmaktan hiç çekinmezdi. Saçlarıma dokunup oynamak, kolunu boynuma dolamak, elini sırtımda gezdirmek, başını omzuma koymak, yan yana oturduğumuz yerlerde (mesela okul bahçesindeki banklarda) arkasına yaslanarak elini enseme koyup parmaklarıyla boynumda ufak daireler çizmek gibi şeyleri okul dahil her yerde, etrafımız insan doluyken bile yapmaktan geri durmazdı. Daha ileri gitmez, belli bir limitte kalırdı ama bu kadarı bile müthiş hoşuma gider, tüylerimi diken diken ederdi; yükselirdim. Bana olan sevgisini ve sahiplenme duygusunu, beni önemsediğini o kadar güzel ve yumuşacık bir nezaketle gösterirdi ki bazen gözlerim dolardı...
Hatta ona kalsa sokak ortasında, okulda, insan içinde sarılıp beni öpebilirdi çok rahat. Ama ben henüz böyle bir şeye hazır olmadığım için bana saygı duyup ayak uyduruyordu sadece. Dışarıda "arkadaş", başbaşayken sevgiliydik. Ama bundan daralmaya başlamıştım. Hem kendime hem ona ikimizin de hakettiğini düşündüğüm şekilde çok daha fazlasını vermek istiyordum artık ciddi ciddi. Onunla sadece başbaşayken hissettiğim özgürlük hissini her an her yerde hissetmek istiyordum korkmadan.
Yakın ailem ve birkaç iyi arkadaşım gay olduğumu zaten biliyordu ama bir süredir çok daha genel bir biçimde açılmayı düşünüyordum. Okulda, sokakta, hiçbir yerde artık gizli saklı ve 'göz hizası altında' olmak istemiyodum. Ama bunun doğurabileceği sonuçları, sorumluluğu, zorlukları düşündükçe bir miktar korkuyordum da. Toplumsal yapı ve çevre olarak düşünüldüğünde İsveç'te yaşamıyorduk sonuçta! Bunu müsait bir zamanda Alex'le konuşmaya ve fikrini almaya karar vermiştim. Onu da ilgilendiren bir konu olduğu için tek başıma alabileceğim bir karar olamazdı.
Sakin, ağaçlı ve yokuş sokaklardan geçerek yavaş adımlarla evlerine kadar el ele yürüdük. Hafif rüzgarın salladığı ağaç dallarının hışırtısı ve az arkamızda kalan boğazdan ara sıra gelen martı çığlıklarından başka ses yoktu. Ama en güzeli, Alex'in sıcacık pofuduk elini tutarak boş sokaklarda yürümekti.
***
Bahçe kapısından girdiğimizde annesi Thyra, üstünde eski bir kot pantalon ve kırmızı yeşil ekoseli bir oduncu gömleğiyle, uzun saçlarını tepesinde topuz yapmış halde bahçedeki bitkilerle uğraşıyordu. Bizi görünce bağdaş kurduğu yerden kalkıp ellerini bir iki kez silkeleyip pantolonuna silerken "Ooo selam gençler! N'aber?" diyip gülümseyerek yanımıza geldi. Tam sarılmak için hamle yapıyordum ki, "Deniz'cim üstüm başım hep toprak, istersen sonra sarılalım." diyip güldü ve toza toprağa bulanmış ellerini gösterip bana uzaktan bir öpücük attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| Aurore Boréale | BxB
RomanceTanrıların bana hediyesi alev saçlı, gök gözlü meleğim... Aurore boréale gibisin; benim kuzey ışıklarımsın. Tıpkı onlar gibi heybetli, dalga dalga, yeşil, mor, bazen kırmızı ve pembe... Zifir karanlığımın en kuzeyinde rengarenk beliriverdin bir anda...