~ Crippling Mistakes ~

26 3 0
                                    

(Sakatlayan Hatalar)

- Deniz -

Pazartesi sabah okulda bir anlığına Alex'i görmüştüm ama konuşmaya fırsat olmadan derse girdik. Her pazartesi olduğu gibi öğlene kadar neredeyse hiç doğru düzgün ara olmadan blok derslerimiz vardı. Ama bu pazartesi sanki zaman özel olarak geçmek bilmiyordu. İki saatlik Fransızca blok dersinde Madame Bayrou pronom relatifs'lerden bahsediyordu ama ben bunları zar zor duyup algılayabiliyordum. Bedenim orada sınıftaydı ama aklım ve ruhum uzay boşluğunda evreni geziyordu. Alex'le konuşabileceğim, ona dokunabileceğim, kokusunu alabileceğim ve gözlerine bakabileceğim anı bekliyordum sadece.

Öğlen tenefüsüne çıktığımızda kantinden hızla bir soğuk sandviç ve su alıp yarısını yolda yiyerek müzik odasına koştum. Genelde bu uzun öğlen tenefüslerinde bütün grup orada buluşur takılırdık. Hem pratik yapar hem de sohbet eder, güzel vakit geçirirdik.

On dakika içinde herkes gelmişti ama Alex yoktu. Gözüm kapıda, o ışık saçan müthiş enerjisi ve tatlı gülümsemesiyle kapıdan girsin diye bekliyordum. Elim ve kulağım da devamlı telefonumdaydı. Ola ki mesaj atar, beni başka bir yere çağırır diye. Ama ne kendisi geldi ne de mesaj attı...

Kaan ve Bartu bir ara "Nerde bu Alex ya?" falan diye homurdanıp bana baktılar ama onlara ne diyebilirdim ki? Ellerimi iki yana açıp "Bilmiyorum ki... Belki kütüphaneye gitmiştir, ödevi falan varsa..." diyebildim sadece. Ama biliyordum, benden ve Bartu'dan kaçınıyordu. İkimizi de görmek istemiyordu belli ki.

Şahsen Bartu'yla dünkü konuşmayı yapmış olmasak ben de uzak durmak için bugün buraya gelmezdim. Ama onunla her şeyi konuşmuştuk ve olanları unutup arkadaş kalacağız demiştik. O yüzden şimdilik benim içim rahattı, ona doğal ve arkadaşça davranıyordum.

Ama aynı şey Alex için henüz geçerli değildi. Onu hâlâ doğru düzgün görememiştim bile. Elbette bunu konuşacaktık! O benden kaçınıyorsa ben ona gideceğim, gerekirse kolundan tutup zorla bir yere çekip karşıma oturtarak ona her şeyi anlatacağım. Onu böyle bir sebepten ve bu şekilde kaybetmeyi asla kabul edemez, göze de alamazdım!

Müzik odasında bizim haricimizde provamızı dinlemek için gelip buldukları yerlere tünemiş veya yere bağdaş kurmuş birileri de vardı. Kimi hazırlıklardan, kimi bizim dönemden, bazıları da üst sınıflardan, Kaan ve Jéjé'nin arkadaşlarıydı. O yüzden ortalık biraz kalabalıktı. Birkaç şarkıyı yarım yamalak çalarak pratik yapıyorduk. Hiç keyfim ve motivasyonum yoktu. Ne çaldığımız ıvır zıvırlar ne de ortamda dönen muhabbet ilgimi çekiyordu. Ben hâlâ Alex'i bekliyordum ve orada durup omzumdaki bass gitara eğilmiş, kimseyle konuşmadan sadece ellerimi ve parmaklarımı oynatıyordum.

Şu an çaldığım, okula ait Fender marka sıradan ama yine de iyi durumda denilebilecek bir basstı. Kendisi gibi telleri ve diğer parçaları da epey eski ve yıpranmış olduğu için akordu çok sık bozuluyor, bir türlü ayar tutmuyor, sesi kendiliğinden bir miktar cızırtılı çıkıyor ve zaman zaman kısa devre yapıp hepimizi korkutuyordu ama bu tip provalarda işimi görüyordu yine de. Hatta Bartu bu yüzden hep bana takılırdı; "Olum bi gün çok fena elektriğe çarpılıp saniyeler içinde gözümüzün önünde o gitarla birlikte kül olcaksın diye korkuyorum! Bırak dokunma şu ölüm makinesine artık allaşkına ya, kendi gitarını getir!" diye.

Yapım gereği duygusal bağ kurduğum hiçbir şeyden -bir obje ve benim için tehlikeli bile olsa kolay kolay vazgeçemiyorum, terk edemiyorum, çöpe atamıyorum, bırakamıyorum. Bu da benim defolu ve toksik tarafım galiba. Bir şekilde bu yaşlı ve arızalı Fender'e de bağlanmıştım. Bana ait olmamasına rağmen neredeyse kendi gitarım kadar sevip özenirdim. Elimden geldiğince bakımını yapmaya çalışırdım, eski ve hassas olduğu için çalarken fazla zorlamamaya dikkat ederdim, kısa devre yaptığında yeniden toparlamak için uğraşırdım.

| Aurore Boréale | BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin