~ Le Rapprochement ~

61 10 1
                                    

(Yaklaşma)

- Deniz -

Alex'in koltukta uyuyakaldığını farkettiğimde, yerimden kalktım ve yatağın ucundaki örtüyü alıp üstüne örttükten sonra Bartu'nun yanına dönüp bağdaş kurdum ve sırtımı tıpkı onun gibi yatağın başına yasladım. O sırada Magnet'ten Quiet and Still'i çalıp mırıldanmaya başladı.

Bartu'nun İngilizce aksanı mükemmel değildi ama sesinin tonu ve şarkının orijinalindeki gibi mırıldanarak, heceleri yutarak, yuvarlayarak söylemesi etkileyici ve dinlendiriciydi.

Arada başını bana çevirip bakıyor, gülümseyip tekrar gitara bakmaya devam ediyordu. Bense hala, nasıl bu kadar güzel çalabildiğini merak ediyor ve duygu geçiremediği konusundaki sözlerini düşünüyordum.

Bence kendine haksızlık ediyordu. Çaldığı her şarkıyı, kendisi bestelemişçesine hissederek ve zevk alarak çaldığını görebiliyor; kulaklarımdan beynime, oradan da ruhuma giden melodilerinde hissedebiliyordum. Şarkıyı bitirip bana baktığında, "Bence yanılıyosun!" dedim.

"Ne konuda?"

"Ruhsuz olduğun, duygu geçiremediğin konusunda. Sende ruh da duygu da fazlasıyla var!"

"Diyosun?"

"Bu akşam çalıp söylediğin tüm şarkıları düşünüyorum... Sırf şarkıların güzelliği değil; sen de bir şeyler kattığın için güzeldi hepsi. Donuk ve düz bir melodi hatırlamıyorum hiçbirinde. Tam tanımlayamıyorum da, ama bir şeyler vardı işte..."

Başını hafifçe bana yaklaştırdı ve "Ne gibi?" diye sordu.

"Anlayabilsem anlatırım zaten oğlum. Tanımlayamıyorum dedim ya... Ama kesinlikle ruhsuz ve duygusuz değilsin! Benim kulaklarıma ve hissiyatıma güven." diyip göz kırptım.

Gülümseyip, "Peki madem..." dedi ve hala bana bakarken Killing All The Flies'ın bir bölümünü çalmaya başladı.

"Ya olum, senin bilmediğin ve çalamadığın kimse yok galiba! Adam Anathema'dan girip Mogwai'den çıkıyo, şuraya bak..." dedim şaşkınca ve gülerek.

O da gülerek, "Asıl ben her seferinde şaşırıyorum. Birkaç notasını çaldığım her şeyi şak diye biliyosun! Hadi ben gitarist olduğum için hayatım bunlarla geçiyor, ama sendeki bu kulak..."

"Ne yani? İlla gitarist mi olmak lazım iyi müzik dinlemek için? Ben de iyi bir dinleyiciyim."

"Hayır asla! Elbette gitarist olmak şart değil. Gerçi bana göre sen de gitaristsin. Senin gibi bass çalan çok az kişi gördüm şahsen; hem de doğru düzgün eğitim almadan!" diyip güldü.

"Daha iyisi her zaman vardır..." dedim. Cümlemin sonuna doğru esnediğim için son heceyi yutmuştum.

"Uykun mu geldi?"

"Biraz sanki. Sen devam et ama, çal; daha uyumama çok var. Zaten biraz sonra gideriz biz. Baksana Alex'in haline. Biraz daha orda öyle iki büklüm uyursa, yazık, yarın hiçbir yerini oynatamıcak." diyip sırıttım ve oturduğum yerde biraz yayıldım.

Eliyle baldırına yavaşça pat pat yaparak, "İstersen kafanı buraya koyabilirsin. Gitarı ve ellerimi de daha rahat görürsün böylece." diyip gülümsedi.

"Ama rahatsız olmaz mısın?"

"Yoo..."

Kafamı gösterdiği yere, dizinin biraz üstüne, gitarın tam önüne gelecek şekilde koydum. Gerçekten de buradan daha iyi görünüyordu gitarın sapı ve telleri. Birkaç şarkının belli bölümlerini çaldı. Yüzüm tavana dönük, ellerim karnımda gözlerimi kapatıp, "Daha sakin bi şeyler çalsana ya..." dedim.

"Ninni mi istiyosun? Haha! Peki... Uyursan karışmam ama!" dedi.

"Uyursam uyandırırsın." diye mırıldandım gözlerimi açmadan. Hiçbir şey söylemeden tellere dokunmaya başladı.

Bu şarkıyı biliyordum! En bilindik eski Amerikan folk klasiklerinden biriydi: You're My Sunshine. Sanırım anonimdi; çünkü belli bir sanatçı veya grupla anılmıyordu, farklı kişiler ve gruplar tarafından onlarca kez yorumlanmıştı.

Bartu ise olması gerekenden çok daha yavaş çalıp söylüyordu. Hiç bu kadar yavaş bir versiyonunu dinlememiştim, ama hoşuma gitmişti. Gerçekten ninni gibi gelmişti.

Gözlerimi açıp ona bakarak, "Bunu bu kadar yavaş çalmak senin fikrin mi yoksa bu şekilde çalan birileri var mı?" diye sordum. 'Evet' anlamında kafasını salladı.

"Kim?"

"Low diye bi grup."

Bu ismi duyunca gözlerim iyice açıldı. Alex'in bana dinlettiği şu az tanınan Amerikalı harika gruptu! Eğer onları Alex'ten öğrendiyse, Alex'in elimden çekeceği vardı!

Bu grubu kendine sakladığı ve ona benden daha yakın kimse olmadığını düşündüğü için ilk defa benimle paylaştığı, ilk bana dinlettiği üzerine bi ton süslü laf etmişti çünkü...

Kaşlarımı hafif çatıp, yattığım yerde kafamı tamamen Bartu'ya çevirerek, "Sen nerden biliyosun bu grubu? Nasıl keşfettin? Ve ne zaman?" diye sordum.

Çalmayı bırakıp sırıtarak, "Sakin ol şampiyon! Ne bu şiddet, bu sinir? İyi müziği arayıp bulmak suç mu oldu şimdi?" dedi.

"Hayır tabii ki. Öyle değil de... Ya cevap ver!"

Bir süre anlamaya çalışarak bana baktı ve "Birkaç ay önce tesadüfen keşfettim. N'oldu ki?"

"Nerde, nasıl?"

"Haydaa çattık iyi mi..."

Yattığım yerden doğrulup, "Bartu, lütfen! Bu önemli!"

"Niye?"

"Orasını boşver! Kişisel bi mevzu. Sen soruma cevap ver."

"Benim bu adamları biliyor olmamın senin açından ne gibi bir kişiselliği olabilir olum? Manyak mısın?"

Elimi rastgele bacağına koyup, "Bartu... Hadi oğlum ya... Lütfen! Sebebini belki bi gün söylerim. Ama benim için önemli."

Önce bacağına koyduğum elime, sonra tekrar bana bakarak derin bir nefes aldı ve "B-bi arkadaşımın evine gitmiştim, öyle takılmaya... Bilgisayarında bi liste çalıyodu. Muhabbet ederken bunlar çıktı. Ağzım yüzüm yamuldu duyunca. Kim lan bunlar falan diye bilgisayarına yapıştım ve orda gördüm. Sonra da internette arattım ama herifler ünlü falan değil, şarkılarını ve albümlerini bulmak çok zor! Youtube'a birkaç şarkıları düşmüş ama, yine de fazla bi şey yok... Öyle öyle bir süre uğraşıp takip ettim ve başka birkaç şarkılarına daha ulaştım. Böyle yani... Oldu mu? Rahatladın mı?"

"Tek bi şey daha söylersen rahatlıcam! Bahsettiğin o arkadaş kim?"

"Sen tanımazsın ki?.. Ortaokuldaki kankam, Erdem... Bana ilk Dream Theater ve genel olarak metal dinleten... Anlatmıştım sanırım?"

"Metalci adam Low mu dinliyo?"

"Sen nesin? Sen de Low dinlemiyor musun?" diye sordu gülümseyerek ve gözü bacağındaki elime döndü. Diyecek bir şey bulamamıştım. Elimin hala orda olduğunu da farketmemiştim. Yavaşça elimi çektim ve başımı tekrar bacağına koyup uzanarak eski pozisyonumu aldım.

"Artık izninizle şarkının devamını çalabilir miyim beyefendi?" diye sordu, alaycı bir tonda.

"Tamam tamam... Baştan al ama! Bu ağır verisyonu çok sevdim. Güzel de çalıyosun, kitapsız!"

Sırıtarak tekrar tellere dokunmaya başladı.

Onunla birlikte, gözlerim kapalı sözlere de eşlik ediyordum mırıldanarak. Fakat daha şarkının yarısında, uykuya teslim olmak üzere olduğumu hissetmiştim. Artık kalkıp Alex'i uyandırmam ve kendi odamıza gitmemiz gerekiyodu. Ama bir türlü kalkamıyordum. Bartu'nun ellerinden çıkan yumuşak melodiler ve sesiyle uyuşmuştum...

| Aurore Boréale | BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin