- Alex -
Kapının zili çalar çalmaz heyecanla merdivenlerden koşturarak indim ve kapıyı açtım. Güneş ışığında saçları ve teni o kadar çekiciydi ki.
Şaşkın görünüyordu. Benim kapıyı açmaya gelirken merdivenlerden yuvarlandığımı düşündüğü içinmiş bu şaşkınlığı. Ama durumu ona açıklayınca tekrar gülümsedi ve içeri geçtik.
Ona dokunabileceğim, daha samimi, daha yakın olabileceğimiz durumlar yaratmaya çalışıyordum sürekli. En büyük uğraşım her zaman buydu onunla beraberken.
Bugün ise aklıma gelen ilk şey, kamp için valizimi birlikte hazırlamamız fikriydi. Yan yana durup, eşyaları seçmeye çalışıp eğlenebilir, daha da yakın olabilirdik. Gerçi bir an çok sefilce, çok banal bir numaraymış gibi geldi ama o an başka bir şey de bulamadığım için onu bu yöne doğru çekmeye karar verdim.
Ve her zamanki gibi önce reddedip, ardından yumuşadı ve yardım edebileceğini söyledi. Bunu daha ilk zamanlarda keşfetmiştim. Biri ondan bir şey rica ettiğinde, birinin herhangi bir konuda yardıma ihtiyacı olduğunda asla geri çeviremiyordu.
Bana parfüm seçmemde de yardım etmişti. Bana kalsa 1-2 tane daha parfüm koyardım ama bu durumda sadece onun seçtiği kokuları alacaktım yanıma. Gayet güzel ve çekici kokular seçmişti üstelik.
***
Akşam, otobüsün kalkacağı buluşma yerine giderken içim kıpır kıpırdı. 5 gün boyunca aynı çadırda kalacak, hep birlikte olacaktık. Aklıma şeytani şeyler gelip duruyordu; engelleyemiyordum. Onu çok arzuluyordum!
Otobüsün yanına yanaştığımızda onu görmüştüm, annesiyle birlikte oradaydı. Arabadan iner inmez hızla ona doğru seyirttim. O da beni görmüş, bana doğru gelmeye başlamıştı. Annem arkamdan seslendi:
"Hey nereye bayım? Bu koca çantayı bagajdan indirme işini bana yıkabileceğini mi sanıyorsun?"
Bir an duraksadım ve anneme "Şimdi geliyorum." diyerek devam ettim. Aslında gidip sıkıca sarılmak ve onu öpmek istiyordum ama o kadar insanın içinde bunu elbette yapamazdım.
Sadece arkadaş gibi tokalaşıp yanaktan öpüşmüştük. Dönüp arabanın bagajından valizimi ve çadır malzemelerini çıkartıp otobüsün bagajına yerleştirdim.
Otobüse bindik ve kendimize yer seçmek için şöyle bir bakındık. Arka koltuklar bütün fırlamalar tarafından kapılmıştı bile çoktan. Çok önlerde oturup hocaların dibinde de olmak istemedik açıkçası. O yüzden ortalarda bir yer seçip oraya yerleştik.
Deniz cam kenarına oturmuştu, ben ise koridor tarafına. Yerimize geçer geçmez ikimiz de refleks olarak sırt çantalarımıza davrandık; mp3 çalar çıkartmak için. Bu sırada göz göze gelmiştik;
"Ahaha sen de mi?" diye aynı anda sorduk birbirimize.
Deniz, "Bari birimizinkinden dinleyelim, zaten nerdeyse aynı şeylerle dolu ikimizin de cihazı." diye bir teklifte bulundu. Tabii ki kabul ettim.
Sol kulaklığı ona uzattım, alıp sol kulağına taktı. Sağ kulaklığı ise kendi sağ kulağıma taktım. Böylelikle arada konuştuğumuzda birbirimizi de duyabilecektik. Ayrıca kafalarımız da birbirine yakın duracaktı bu sayede.
Bu sırada sayım yapılmış ve otobüs hareket etmişti. Dışarıdaki ailelerimize el sallamıştık. Ve 5 dakika içinde köprü yoluna, oradan da otobana girmiştik.
Deniz'e dönüp, "Ne dinleyelim?" diye sordum. Bir yandan da cihazı açmış, şarkıları tarıyordum.
"Ne olursa. Yolculuğa uygun bi şeyler aç işte. Sana bırakıyorum." dedi omzunu silkerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| Aurore Boréale | BxB
RomanceTanrıların bana hediyesi alev saçlı, gök gözlü meleğim... Aurore boréale gibisin; benim kuzey ışıklarımsın. Tıpkı onlar gibi heybetli, dalga dalga, yeşil, mor, bazen kırmızı ve pembe... Zifir karanlığımın en kuzeyinde rengarenk beliriverdin bir anda...