(Kıvılcımlar)
- Alex -
Öğlen teneffüsüne çıktığımızda, meridvenlerden bahçeye doğru inerken, elinde gitar kutusuyla Bartu'yla karşılaştık. Üst dönemden Kaan ve Jérôme'la müzik odasında takılacaklarını söyleyip, "Gelsene sen de." dedi.
Kaan çok yetenekli bir baterist, Jérôme ise esasen basçı olmasına rağmen neredeyse her türlü telli enstrümanı çalabiliyordu. Ona aramızda kısaca 'Jéjé' derdik. Epeydir onlarla bir şeyler çalmıyordum; hatta evdeki kendi piyanomu bile ihmal etmiştim. Hemen kabul ettim ve birlikte müzik odasına gittik.
Biz içeri girdiğimizde, Kaan ve Jérôme tartışıyordu.
"Offf Jéjé! Darladın beni olum ya! Metronom getirelim istersen bi dahaki sefere. Daha yavaş çalarsam bi sike benzemicek şarkı, sen hızlı kalıcaksın bu sefer! Sen beni dinle, bu zaten kafaya bam bam vurması gereken bi şarkı."
Bartu sırıtarak, "Hangi şarkıda anlaşamadınız yine?" diye sordu, gitar kutusunu yere koyup açarken.
Jérôme, "Bu gerizekalı Portishead'in bir metal grubu olmadığını, ağır çalınması gereken bet trip şarkıların efendileri olduğunu anlamıyor bir türlü... Threads'i nasıl çaldığını bi duysanız, kendinizi Slayer konserinde zannedersiniz! Kovalayan varmış gibi paldır paldır koşturuyor resmen."
Kaan ise "Pfff abartmakta üstüne yok, mal!" diyerek göz devirdi ve "Hayatında kaç kere Slayer konserine gittin amına koyim... Sanki Threads çalıcaz diyip Black Magic'e girdim! Bi bok bildiğin yok, gelmiş bana ritim dersi veriyosun." diye devam etti.
Keyboardun kablosunu fişe takarken, "E tamam, hep birlikte deneyelim, bir de öyle bakalım?" dedim. Bartu beni onaylayarak; "He ya? O şarkı bir tek gitar ve bateriyle bi şeye benzemez zaten." dedi.
Bunun üzerine birbirlerine bakarak kafa salladıktan sonra Jéjé "Ben basa geçeyim o zaman." diyerek omzundaki elektro gitarı indirip kendi bas gitarını kutusundan çıkarıp amfiye bağladı, ayarlarını yaptı ve omzuna astı.
Bartu da kendi gitarını amfiye bağlayıp pedaldan gerekli ayarı yaptıktan sonra, sesi kontrol etmek için bir iki kez tellere dokundu ve "Tamamdır." dedi. O sırada keyboardu açıp, uygun programa geçirdikten sonra "Ben de!" dedim. İlk girmesi gereken bendim; ama esas Bartu şarkıyı başlatabilirdi.
Keyboardun tuşlarına basmaya başlayıp Bartu'ya işaret ettim. O da "Son kii, üç dört!" dedikten sonra, kafasını kaldırıp indirerek şarkıya girdi. Vokali her zamanki gibi Jéjé üstlenecekti. Aslında bir gitaristimiz daha olsaydı, 2:35'ten sonraki solo bana kalmamış olurdu. Ama olmadığı için o kısmı mecburen ben keyboarddan çalacaktım.
Kaan gerçekten olması gerekenden biraz hızlı gidiyordu. Biz de ona yetişelim derken hızlandığımız için şarkı, kendi ritminden şaşmış, alakasız başka bi şeye dönüşmüştü. Bartu aniden durup Kaan'a dönerek; "Oğlum Jéjé haklı; çok koşturuyosun. Yavaşşşş, yavaşşşşş!" diyerek güldü.
Jéjé de Kaan'a dönüp, "Al! Anladın mı şimdi gerizekalı?" diye atıldı. Kaan en son bana doğru baktı. Ben de kaşlarımı kaldırıp dudağımı kıvırarak, onları onaylar şekilde yavaş yavaş kafamı sallayınca; gözlerini devirip "Ya daha yavaş nasıl çalınır bilmiyorum ki? Hepten ninni gibi uyutur adamı, senkronu falan kaybederim diye korkuyorum!" dedi.
Bartu, "Kaybetmezsin merak etme. Bizim sana uymamızı beklemek yerine, bizim gittiğimiz tempoyu takip ederek ritmi tutsan yeter aslında." dedi ve "Ritim ve senkron çalışalım biraz madem?" diye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| Aurore Boréale | BxB
RomanceTanrıların bana hediyesi alev saçlı, gök gözlü meleğim... Aurore boréale gibisin; benim kuzey ışıklarımsın. Tıpkı onlar gibi heybetli, dalga dalga, yeşil, mor, bazen kırmızı ve pembe... Zifir karanlığımın en kuzeyinde rengarenk beliriverdin bir anda...