(Kuzey Işıkları)
- Alex -
Anlattıkları bittiğinde; donup kalmış, kaskatı ona bakıyordum. Yanaklarım gözyaşlarımdan dolayı sırılsıklamdı.
"Deniz... Tüm bunlar... Çok fazla! Bu kadarını hayal bile edemezdim." diye geveledim. Derin bir nefes aldı ve ağzını yana doğru oynatarak kafasını önüne eğdi.
"İşte... Artık biliyorsun. Gördüğün gibi, bazı korkunç şeyler yaptım. Umarım benden nefret etmezsin..."
"Ne!? Ne nefret etmesi?" diyip elini avuçlarım arasına aldım. "Sen kötü biri değilsin. Sadece kötü şeyler yaşamışsın. Esas sana bunları yapanlar, bu kadar kötülük ve nefretle nasıl yaşayabiliyorlar anlamıyorum!"
Onu kendime çekip sımsıkı sarıldım. Ben sarılınca bebek gibi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
"Deniz; kalbim, aşkım! Ben buradayım ve seni çok seviyorum!" diyip saçlarını okşarken omzundan öptüm. Başını boynumdan kaldırıp burnunu çekti, iki elini birden yanaklarıma koydu ve sulanmış iri bal gözlerini gözlerime dikti:
"Seni nasıl sevdiğimi anlatsam, bi anlatabilsem korkarsın! Işığımsın lan oolum! Tanrıların bana hediyesi alev saçlı, gök gözlü meleğim, koca bebeğim... İyi ki varsın! Aurore boréale gibisin; benim kuzey ışıklarımsın. Tıpkı onlar gibi heybetli, dalga dalga, yeşil, mor, bazen kırmızı ve pembe... Zifir karanlığımın en kuzeyinde rengarenk beliriverdin bir anda, kokun ve müziklerinle. Solgun yüzüm senin renklerinin parlaklığıyla aydınlandı, kalbim yeniden atmaya ve yanmaya başladı ve ben başka biri oldum... Sonsuz karanlığımın aydınlığı, kalbimin en sıcak yeri, arkadaşım, sevgilim, tek aşkım, her şeyimsin! N'olursa olsun bunu unutma Swaine!"
O konuşurken göğsüm kalbimin şiddetli atışlarından yanıyor, gözlerimden yaşlar akıyor ve ellerim titriyordu; ama bu sefer heyecandan, mutluluktan, aşktan. O kadar güzeldi ki... Duru yüzü, bana bakışı, alnına düşmüş dağınık saçları, ince bilekleri, bembeyaz teni, çenesindeki tek tük sarımtrak ayva tüyleri, çattallı ses tonu, ıslak ve kan kırmızı dolgun dudaklarıyla 'Swaine' ve 'her şeyimsin' deyişi... Böyle sevilmek ve bunu damarlarıma kadar hissetmek, paha biçilmez. Bugüne kadar ilk kez yaşadığım, tattığım garip bir duyguydu bu.
Sanırım aşk dedikleri, böyle bir şey. Çırılçıplak, tamamen teslim oluyorsun her şeyinle. Dokunuşu, öpüşü bir yana; tek bir bakışına, bir mimiğine, saçının bir kıvrımına için kabarıyor, gözlerin doluyor. Sessiz bir tutkuyla bekliyorsun hep. Gurur ve ego sıfırlanıyor. Boyun eğip ruhunu, kalbini ve bedenini ona bırakıyorsun. Seçeneğin veya çaren de yok. Buna rağmen; muhteşem bir özgürlük, ferahlık, esenlik hissi...
Onu ne yapacağını, nereye koyacağını, neresine nasıl dokunacağını, nasıl seveceğini bilemiyorsun. Elin ayağına dolaşıyor, titriyorsun, terliyorsun. Tek tek saç tellerini öpüp koklamak, okşamak istiyorsun. Yaprağın ağaç dalına tutunması gibi, tutunuyorsun ona. Beyninde devamlı müzik çalıyor. Teninin altına saklayıp onunla bir bütün ve bir olmak istiyorsun. Bedenin, hislerin, zihnin devamlı ona aç. Yan yana olmasan da varlığını, nefes alıp verişini; sevgisini kalbinde ve ruhunda hissediyorsun.
Gözlerinde yıldızları; saçlarından kıvılcımlar saçıldığını görüyorsun... Onu sevdiğin için kendini de daha çok sevmeye başlıyorsun. Çünkü 'sen' osun, 'o' sen. Hayatın ta kendisi o. İçtiğin su, yediğin lokma, nefesin, kalbin, her anın... Hep o! Tüm varlığın, her şeyin, 'o'...
Daha fazla dayanamayıp, dudaklarımı onunkilere yapıştırdım ve onu tekrar üstüme alarak uzun uzun öptüm... Ona doyamıyordum. O kadar aşıktım ki...
Öpüşmeye ara verip kafasını biraz kaldırdığında, öyle derin bakıyordu ki gözlerimin tam içine; bütün ruhuma siniyordu bu bal rengi bakışları.
Hiç konuşmadan; dudaklarını ve burnunu yanağıma, bazen boynuma, bazen göğsüme dayayıp, saçlarımı karıştıra karıştıra okşarken derin nefesler alarak kokluyordu beni. Ellerimi avuçlarına alıp uzun uzun seyrediyordu. Her bir parmak ucumu öptükten sonra dudaklarını avuç içime bastırıp bir süre öyle kalıyordu. Ayaklarını ayaklarıma, bacaklarıma sürtüyor; gözlerimi, alnımı, saçlarımı, çenemi öpüyordu.
Kollarımın arasında kedi gibi kıvrılıp gözleri kapalı müzik dinlerken, parmak uçlarıyla göğsüme 8'ler çiziyordu durmadan. Başını, kulağı tam kalbimin üstüne gelecek şekilde göğsüme koyup kalp atışlarımı dinliyor, "Ahh, ne güzel bir ritim" diye mırıldanıyordu gülerek.
Daha önce de oğlanlarla birtakım deneyimlerim olmuştu. Hiçbiri fena sayılmazdı. Ama hiç böyle, bu şekilde sevilmemiştim. Hiç bu kadar sevildiğimi hissetmemiştim. Belki de ben hiç bu kadar sevmediğimden... Fakat şimdi, her şeyimle ona aitim, onunum. O da benim! Damarlarıma kadar hissediyorum. Bu inanılmaz; çok başka, aklımı bulandıran garip bir his.
Birden kafasını kaldırıp gözlerime bakarak "Halloween!" dedi.
"N'olmuş?" diye cevapladım.
"Olum biz senle Halloween kutlamadık!"
"Ohoo kaç gün geçti üstünden. Joker veya vampir makyajı yapmak için çok geç, hahah!"
"Ya kim takar o çocukça ıvır zıvırları! Ben sana gerçek Halloween ayininden, eski şaman ve pagan ritüellerinden bahsediyorum."
"Neymiş onlar?"
Doğrulup kucağıma oturdu ve "Bize bir bıçak, mumlar, tütsü, ipler ve renkli çaputlar lazım. Tabii bir de plan!" dedi.
"Ne diyosun bebeğim? N'apıcaz ki o dediklerinle? Ne planı?"
"Bir geceyi dışarıda, doğada geçirmemiz gerek. Ya da en azından çok geç saate kadar kalmamız gerek."
"Nasıl yani?"
Beni hiç dinlemiyordu sanki. Duvara bakarak kendi kendine konuşmaya devam etti: "Onu hallederiz bir şekilde de, hmmmm, malzemeleri ayarlayıp saklamak gerek. Bir de tabi bıçağı falan yakalatmamak lazım. Hmmm şamanik sözleri de tekrar bulmam lazım. Evet evet..!"
"Deniz!"
"Hıh? Efendim?"
"N'apıyosun? Ben burdayım!"
"Biliyorum koca bebeğim. Senin varlığını unutmam mümkün mü hiç? Bi plan yapmaya çalışıyorum sadece."
"Ben de onu diyorum. Ne planı, ne mumu, ne bıçağı, ne gecesi?"
"Gerçek halloween kutlamasından bahsediyorum! Ölüleri anmak ve onurlandırmak çok eski tarihlere dayanır. Paganlar, Şamanlar, Eski Yunan, Eski Mısır, Mezopotamya, Hristiyanlık falan... Ama en güzel ritüeller Pagan ve Şamanlarda! Bir ara ezberlemiştim ölüleri için söyledikleri duayı ama unutmuşum. Bi yerden bulmam lazım tekrar o sözleri. Bu ritüeli gerçekleştirebilmek için de doğada olman gerek."
"O bahsettiğin malzemelerle n'apıcaz peki?"
"Merak etme, hepsini anlatıcam. Yalnız nasıl desem... Eeeee... Bir miktar kanımız dökülecek..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| Aurore Boréale | BxB
RomanceTanrıların bana hediyesi alev saçlı, gök gözlü meleğim... Aurore boréale gibisin; benim kuzey ışıklarımsın. Tıpkı onlar gibi heybetli, dalga dalga, yeşil, mor, bazen kırmızı ve pembe... Zifir karanlığımın en kuzeyinde rengarenk beliriverdin bir anda...