(Şifa)
- Alex -
Hastaneleri oldum olası sevmedim. Yankılandıkça insanı ürküten soğuk anonslar, ağır dezenfektan kokusu, koridorda endişeli, üzgün veya acı çeken insanlar, sürekli bir koşturma halinde olan doktor ve hemşireler... Hiçbir şeyim olmasa bile, hasta gibi ya da hasta olacakmışım gibi hissetmeme sebep oluyor.
Zaten bu işin bu kadar büyüyeceğini bilseydim, hocaların çadırı yerine kendi çadırıma giderdim. Serin bir duş alır, sırtıma yapışmayacak, tiril hafif bi şeyler giyer 1-2 gün idare ederdim. Yanık acısından başka en fazla Deniz'in dalga geçmelerine katlanırdım.
Şu halime bak. Sadece deniz şortuyla, üstüm çıplak, tepeden tırnağa deniz tuzuna bulanmış halde ve yanık bir sırtla kaşına kaşına acil servis koridorunda oturuyorum. Monsieur Badot da bodyguard gibi tepemde dikiliyor.
Aileme de haber vermişler. Annem ve babamla telefonda konuştuk, içleri rahatladı. Gerçi annem biraz azarladı ama olsun. Babam ise her zamanki gibi soğukkanlı ama sevecendi.
M. Badot babamla bir süre daha telefonda konuştuktan sonra yanıma gelip; "Standart diplomatik güvenlik prosedürünün bir gereği olarak; buraya en yakın olduğu için İzmir'deki Fransa Konsolosluğu'ndan birileri gelecek, hatta yola çıkmışlar bile. Onlar gelene kadar hastaneden ayrılmayacağız. Sizi bizzat görüp iyi olduğunuzdan emin olmaları gerekiyormuş..." dedi.
"Bu şart mı? Ben iyiyim, hem ailemle de konuştum? Neyime bakacaklar ki anlamıyorum... Babamla bir daha konuşsam?"
"Bayım; onları babanız bizzat göndermiyor. Diplomatik görevlilerin yakın aile bireyleri de en az kendileri kadar korunur. Ayrıca henüz doktora görünmediniz. Neyiniz olup olmadığını siz değil, o söyleyecek!"
Şu rezalete bak. Alt tarafı iki saat plajda uyuyup biraz sırtımı yaktım, diplomatik kriz çıktı. Birazdan da Fransa başbakanı falan telefon ederse şaşırmam... Ya üfff, ben Deniz'in yanında olmak istiyorum. Bu saçma yerde ve bu saçma durumda değil!
***
Doktor ve iki asistanı, bir de hemşire dikkatle incelediler sırtımı. Sonra da birtakım sorular sormaya başladılar; baş dönmesi, mide bulantısı, bulanık görme gibi şeyler olup olmadığını. Ve 'yukarı bak, parmağımı takip et, öksür' türünden şeyler.
Doktor adımı, yaşımı ve nerede yaşadığımı sorduğunda, beni biraz rahatlatmak, gerginliğimi azaltmak için insani bir ilişki kurmaya çalıştığını, muayenenin mekanikliğini azaltmaya çalıştığını düşünmüştüm.
Hani doktordan korkan çocuklara masal anlatarak veya oyun oynatarak dişini çekerler veya iğne yaparlar ya. Karşısındakinin de bir insan olduğunu, ona kötülük için değil iyiliği için bunu yaptığını anlata anlata.
Ben tam "Alex, ..." diye cevaplamaya başlamıştım ki; "Hayır tam adını söyle lütfen." diye gayet soğuk bir sesle sözümü kesti. Bu sorular, bu saçma ve tuhaf muayenenin bir parçasıydı yani aslında. Gerçekten sinirlenmiştim artık!
Gözlerimi devirip derin bir nefes aldım, bozuk Türkçemle ama tane tane, biraz da sesimi yükselterek;
"Ben hafızamı kaybetmedim veya delirmedim, sadece güneşte yandım! Zaten burda olmam bile çok anlamsız, basit bir nemlendirici veya yanık kremi işimi görürdü. Oysa dışarıda tam da şu an gerçekten acilen doktora ihtiyacı olan bi sürü insan acı içinde bekliyor! Siz burda benim adımla meşgulsünüz!
Adım, Swaine Osmin Darren Alexandre De Vichy! Franko-Amerikalıyım, 15 yaşındayım, İstanbul'da yaşıyorum, en sevdiğim yemek pizza, en sevdiğim içecek çilekli frozen, Deniz'e aş-- Eeee, en yakın arkadaşımın adı Deniz! Artık gidebilir miyim lütfen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| Aurore Boréale | BxB
RomanceTanrıların bana hediyesi alev saçlı, gök gözlü meleğim... Aurore boréale gibisin; benim kuzey ışıklarımsın. Tıpkı onlar gibi heybetli, dalga dalga, yeşil, mor, bazen kırmızı ve pembe... Zifir karanlığımın en kuzeyinde rengarenk beliriverdin bir anda...