0.6

5.8K 205 120
                                    

"Yağmur! Sen buradaysan o da buradadır! Çabuk bana gökçenin nerede olduğunu söyle! Çabuk!"

Annemin gittikçe alevlenen sesiyle masanın örtüsü usulca aşağıya doğru kaydırdım. Eğer beni şuan burada yakalarsa dövmekten beter eder rezilliğimin üstüne rezillik eklerdi.

"Bir sakin ol hatice teyzecim ya. Gökçe yok burada. Telefonlarımı açmıyor. Yine gitmiştir birilerini gözlemeye." diye sakin bir ses tonuyla araya girdi yağmur. Kerem ortadaki kaostan eğlenircesine hemen dibimdeki ayağını oynatıp bacağıma doğru hafifçe vurdu. Sanki benim burada olduğumu söyleyecekmiş gibi....

"Sakin makin olamam yağmur kızım. O cadının ne yaptığını biliyor musun sen?!"

Benim oturduğum sandalyenin çekilip hemen ardından annemin ayakkabılarını görmemle korkuyla geriye doğru apaladım. Allahtan oturduğumuz masa birazcık büyüktü de altında saklanmak için ideal rahatlıktaydı. Allahım ne diyorum ben yarabbim korkudan son kalan beyin hücrelerim de mi terk etti beni allahım?!

"En fazla ne yapmış olabilir ki?"

Keremin konuşmasıyla masada derin bir sessizlik oldu. Niye kimse konuşmuyor yağmur neler oluyo?! Aklımı kaybedicem şurada.

"Kerem Aktürkoğlu?"

NE?

ANNE?

"Neyse ne hatice teyze sen bana odaklan. Gökçe ne yaptı de seni bu kadar delirtti?"

Yine bir sessizlik daha oldu... Annem neden konuşmuyordu?

"Kötü günler için lazım olur diye kenara koyduğum parayı almış cadı. Babası kılıklı elli kere söyledim o paraya dokunma senin geleceğin için kullanırız diye."

"Az önce kötü günler için dediniz?"

Sanane kerem. Annem istediğini söyleyebilir de sanane?!

"Gökçenin geleceği demek kötü günler demek zaten evladım."

Gözlerimi devirdim. Aşk olsun anne elin adamının yanında yerden yere vur biricik kızını.

"Gökçenin aldığını sanmıyorum hatice teyze. Yoksa bana muhakkak haber verirdi."

"Ahh ahhh! diye bir serzeniş döküldü annemin ağzından. Ben bu kadına ne çektiriyor olabilirim ki bu kadar dolmuş taşmış.

"Kendine harcasa yine neyse kızım. Yolda gördüğü insanı eve getiriyor. Mesela geçen gün eve bir kız çocuğuyla döndü. Meğer babası markete kadar gitmiş çocuğu bankta bırakmış bizimki de çocuk kaybolmuş diye almış gelmiş eve. Polislerle bastı adam evimizi derdimizi anlatana kadar göbeğimiz çatladı."

Daha fazla kendimi tutamadım. Keremin bacaklarını sinirle iterek masanın örtüsünü kaldırıp kendimi dışarıya attım.

"Hiçbir baba çocuğunu öylece banka bırakıp gidemez. Her baba çocuğunu korumak zorunda tamam mı! Hiçbir şey olmamış gibi bırakıp gidemez!

Dolan gözlerimi silme gereksinimi duymadan masada duran çantama uzandım. Masadaki herkes şok olmuş gözlerle yüzüme bakıyordu. En çok da kerem... benim neden bu kadar fevri davrandığımı anlamaya çalışıyordu.

"Gökçe... Evladım... Ben öyle söylemek istemedim bitanem. Seni çok seviyorum biliyorsun. Sen benim bu dünyadaki tek yaşama sebebimsin."

Annemin de ağladı ağlayacak gibi çıkan sesiyle gözlerimi sıkıca kapattım. Şu an kimseyi görmek ve duymak istemiyordum.

"Bahsettiğin paradan da haberim yok."

Boğazımda düğümlenen bir türlü gitmek bilmeyen hıçkırıkla yutkundum. Babamın beni terk edip gittiği an gözümün önüne geldikçe olduğum yere yığılacakmış gibi hissediyordum.

ZEMİN | Kerem Aktürkoğlu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin