Bölüm 10 ɸ hakan k.
Günün daha ilerleyen saatlerinde önce huysuzlanan, ardından da ateşi yükselen Kayra eve çağırdıkları çocuk hastalıkları uzmanı tarafından muayene edilmiş, tedavisi düzenlenmiş ve ilaçlar etkisini gösterdiğinde nihayet uykuya dalmıştı. Miniğin ebeveynleri endişe onunla ilgilenirken elleri karnında uzaktan üçlüyü izleyen biri vardı: Berfu.
Kızı tatlı bir uykuya daldığında rahatlayan Tayfun, eşiyle birlikte salona geçerken rahat birer nefes almışlardı. Berfu ihtiyaçları olabilecek birkaç detayla ilgilenip kahvelerini içen grubun yanına döndü, Kusay'ın yanına oturdu. Evli olarak geçirdikleri ilk günlere kıyasla iletişim olarak büyük bir aşama kat etmişlerdi. Özellikle Sancak'ın aklına gelen ve zaman geçmeden yaptırdıkları testle Kusay hatırlamadığı o geceye dair şüphelerinden tamamen kurtulmuş ve her ne kadar o gece Lale ile birlikte uyuması bir hata olsa da Berfu ile aralarına keskin sınırlar çizebilecek daha büyük bir hata yapmadığından emin olmasını sağlamıştı. Genç adam, sevdiği kızı ve can parçası oğlunu sonsuza kadar kaybetmenin eşiğinden dönmüşken elinde olan mucizenin kıymetinin bilincindeydi.
"Uyudu mu?"
Kusay'ın sorusuna kısa bir cevap verdikten sonra genç adam mutfağa gitti ve Berfu için sıcacık bir çikolata hazırlayıp dostlarının yanına döndü. Kayra'nın ateşlendiğini duyduklarında rahat hissetmeleri için evlerinin kapılarını sonuna dek arkadaşlarına açmış ve gereken hiçbir şeyden kaçınmamışlardı. "Zavallı beady, Okyanus onu delirtmeden eve dönseler keşke!" Taylan'ın sözlerine güldüklerinde muhabbeti bilmeyen Şehnaz ve Hüma'ya açıklama işini Tayfun üstlendi. "Sare teyze, Sancak'ı küçükken boncuğum diye severdi. Sancak da kelimenin köpek adına benzediğini söyleyip huysuzlanırdı. Beady, kelimenin İngilizcesi." dediğinde Kusay atıldı. "Ve biii-dii diye söylenince Sancak'ta akıl, sağduyu falan bırakmıyor."
Şehnaz kıkırdarken Hüma'nın yüzüne şeytani bir ifade yerleşti. "Bu lakaptan Okyanus'un haberi var mı?" dediğinde kadının aklından geçeni tahmin eden Taylan durumun olumsuzluğunu savunup onu uyarsa da Berfu, "Bildiğim kadarıyla yok. Zaten yeni tanıştılar." dedi durumun saçmalığına yüz buruştururken. Hüma'nın yüzü ışıl ışıl aydınlandı. "Eh, o zaman kıza söylesek ya."
"Sakın! Sancak hepimizi sıra dayağından geçirir. Doğmamış çocuklarımız babasız mı kalsın istiyorsun sen kadın?" dediğinde Hüma'ya şakayla karışık çemkiriyordu. "Tamam, yeter. Okyanus önce Sancak'ın anneannesinden onay alsın da; maazallah Demir amca vakası tekrarlanırmış bir de." dedi Tayfun. Onaylayan mırıltılar çıkarken kızlar Tayfun'un neyden bahsettiği şeyi sordu.
-----
"Ana dillerin dışında altı dil biliyorsun yani?" Ah, kimle mi konuşuyorum? Bir dünya dilleri sözlüğüyle! Bakın, bu arada dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var: ana dilleri! Ana dili demiyorum, neden? Çünkü Türkçe'nin yanı sıra Rumca ve Arnavutça da beyimizin ana diliymiş!
"Akıcı olarak konuşabildiğim, ana dil düzeyinde olan altı."
Okyanus duyduğu ayrıntıyla kaşlarını kaldırıp ikincisini istediği, sadece Ege bölgesinde üretilip dağıtılan gazozunu höpürdete höpürdete bitirdi. "Ne vardı? İngilizce, Portekizce, Felemenkçe... Başka ne vardı?"
"Japonca, Rusça ve Fince." Anladığını abartıyla gösterip başını salladı. "Pardon, kaç yaşındayım demiştin? Yetmiş yedi miydi?" Sancak hali hazırda ona bakarken dişlerini sıkıp başını çevirdi. "Bu oyuna daha ne kadar devam edeceksin?" Kız, onu taklit ederek başka yöne baktı. Kollarını masanın üstüne koyup ellerini dirseklerine sardı. "Sadece adını bildiğim biriyle evleniyorum, bilmem farkında mısın? Ben senin gibi hayatımı başkalarını stalklayarak geçirmedim." Yakınlarından geçen garsona elini kaldırıp bir tane daha gazoz istediğinde Sancak itiraz etti. "Fazla içtin, rahatsızlanacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISIRIK SERİSİ ||EMANET||
Подростковая литератураAsım Kale'nin isteklerine karşı gelmek olanaksızdı. Biricik kızı bilinmezlikler içinde geçmişin silik bir anısına giderken etraflarını çevreleyen kaosun merkezinde cancağızının haykırışlarına sağır kalıyordu. Peki ya Okyanus? Hayatı tanımadığı bi...