BÖLÜM 8 ɸ albarosa

373 22 0
                                    

Bölüm 8 ɸ albarosa

Okyanus şaşkınlığını ustalıkla ört bas ederken düşünüyordu, yanlış duymuş olamazdı değil mi? Bu adam onunla dalga geçmemişti az önce, değil mi? Onunla alay etmemişti? Hadsiz herif haddini aşmamıştı, değil mi?

Genç kızın yüzü öfke ve sinirle kızarırken karşısındaki adamın keyifle ona bakan bakışları hırsını katladı. Çikolata kahvesi gözleri kısılırken uzun kıvrık kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düşüyordu. Sürekli oynattığı dudaklarının karşısındaki adamdaki etkisinden bihaberdi. Kaşlarını çattığında acıyan dikişleri yüzünden yüzünü buruşturdu. "Diyelim ki seninle evlenmemek için ölümü bile göze aldım?" Küçük çenesi mağrur bir tavırla öne çıkarken Sancak kendini bu ufak kızda kaybetmemek için aldığı tüm eğitimin hakkını vererek dibine kadar kullanıyordu. Buna rağmen her şey pamuk ipliğine bağlıydı, zira kendini bu kızın kokusuyla bile kaybedebilirdi, hem de zevkle! Sahi ne kokuyordu ki bu kız?

"Hayatın o kadar kelepir yani?" Genç adamın umursamaz bir şekilde omuz silkerek söylediği sözler onu biraz daha öfkelendirdi. Sivri dilini saklamadı. "Aksine, seninle harcayamayacak kadar değerli. Hem..." Okyanus'un duraksaması üzerine Sancak bulunduğu yerde kıza biraz daha yaklaşarak aralarındaki güvenli mesafeyi aşıp genç kızın özel alanına girdi. "Hem, ne? Başladığın cümlenin sonunu getiremeyecek kadar ödlek misin yoksa?" Okyanus, damarına basılmışsa durmayacaktı.

"Tüm benliğiyle bir başkasına ait olan bir kadını kabul edeceksin yani? Erkeklik gururuna ne oldu senin?"

Bakışlar öldürebilseydi, Okyanus Kale'nin helvası kavrulmaya çoktan başlanmış olur, birileri de bir köşede fıstıkları halihazırda temizlerdi. Neyse ki böyle bir şey gezegen sınırlarımız dâhilinde gerçekleşmiyordu. Okyanus, adamın koyulaşan mavi irislerine adım adım şahit oldu. Bir boğa gibi burnundan alıp verdiği öfkeli solukları, şişen geniş göğsünü takım elbisesinin ceketinin altından gördü. Kan mı vardı o cekette? Bakışları o lekeye öylesine takılmıştı ki burnunun dibine giren adamı son ana kadar fark etmedi.

"Biliyor musun, buna öfkelenebilirdim."

Korkmuyordu. Korkmayacaktı. Madem bir laf atmıştı ortaya, arkasında duracaktı. Adamın yakınlığından çekinse de geri çekilmedi. Nasıl çekinmesin? Teması geç, kimseyle yakın mesafede duramazdı ki o! Alışkın değildi. İzole edilmiş bir yaşamın solan bir örneğiydi Okyanus. Adaşları başka hayatlara can verirken o kendininkini bile koruyamıyordu.

"Ama?" dedi mağrur çenesinin konumunu korurken.

"Tecritte geçen hayatın söylediklerini gülünç yapıyor."

Genç kız sarsıldığını, dahası kalbinin kırıldığını hissetti. Cevapta yanlış bir şey var mıydı? Yoktu. Kendi kaşınmamış mıydı? Sonuna kadar! Bu adamı sinirlendirmek ve vazgeçirmek değil miydi amacı? Öyleydi. Bu amaç ne ara sapıp kalbine çarpmıştı? Tamam, herkesten ve her şeyden özenle sakınılarak yetiştirilmiş hatta lise zamanına kadar eğitimini evde almıştı. Mezun olduğu kız lisesi bile Gaia Kurşun'a ait okullardan biriydi ve Gaia Kurşun ise yengelerinden biri ve en eğlencelisiydi. Lisedeki son zamanlarında yaşadığı tatsızlıkları anımsayarak başını salladığında gözlerinin dolmaması için önlem almakta geç kalmıştı.

Sancak Dağlı'ya gocunamıyordu bile. Ne yani, adam ona yaşadığı hayatı söyleyince kötü mü olacaktı? Genç kız makul tarafını kesip atmak istedi. Saçma kırılmışlık hissini gidermek için bu adama sayıp sövmeliydi, onu masum çıkarmak da neyin nesi oluyordu! "Keyfini yerine getirebildiysem ne mutlu bana." Yüzünde kas bile oynamadı. Dümdüz öylece söyleyivermişti sözlerini. Dudakları düz bir çizgi halini alırken Sancak'ın çatılan kaşlarını görmezden geldi. Adam bir kelime bile etmeden odadan çıktığında Okyanus üstüne üstüne gelen beyaz duvarlar ile bir başına kaldı.

ISIRIK SERİSİ ||EMANET||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin