BÖLÜM 7 ɸ iptal olan nişan

272 11 4
                                    

Bölüm 7 ɸ iptal olan nişan

Yaşamak güzel şey.

Nefes almak, arkadaşlarınla takılmak, bilgisayarını kucağına alıp tüm gün ve gece dizi izlemek, yahut yıpranmış ve sararmış yapraklara yazılan satırları okumak güzel şey. Güzel şey hatırlanmak... Hatırlanmaya değer olmak. Hatırlanmaya değecek şeyler yapmak...

Oysa beni kimse hatırlamayacak. Hatırlanmaya değer hiçbir şey yapmadım çünkü. Geriye benden hiçbir iz bırakmadım. Ya sakladım, ya yaktım... Geri kalanlarsa benliğimde hapsoldu. Benim bittiğim gün bitecek hepsi. Kimse hatırlamayacak. Dünyaya gelen, zamanı dolunca da giden milyarlarca insandan yalnızca biri olacağım. Zamanın ölçüsüz kabuğunda hapis kalmak o denli korkutucu gelmiyor gözüme şimdi. Oysa çocukken nasıl da gözümü korkuturdu. Zaman denen bir şey vardı ki herkesin dilinde sormayın gitsin. Bir olay karşısında elinden bir şey gelmiyor yahut yetersiz mi kalıyorsun? Zamana bırak ve hallolsun! Zaman yapar. Zaman başarır. Zaman her şeyin ilacıdır.

Hıh! Çocukken bir ara 'zaman' olmak istediğimi hatırlıyorum. Diğer çocuklar ne isterlerdi, bilmiyorum. Büyürken izole bir çocukluk geçirmiştim, herkesten ve her şeyden olabildiğince uzakta. Babamın beni korumak adına etrafıma gördüğü güvenli duvarların arasında yaşadım hayatımın büyük bir kısmını. Belki de o yüzden bunu istiyordum, bir an önce büyüyeyim ve bu kozanın içinden kurtulabileyim. Zaman, zaman... Ne zamanı, burada hayatım söz konusu! Ne kadar başından almalıyım ki? En iyisi şu andan başlamak. Şimdiden. Elimde bulunan tek şeyden.

Üstümde tozpembe bir elbise... Göğüs kısmı parlak küçük değerli taşlarla kaplı, etekleri tül ve uçuş uçuş... Saçlarım özenle iri buklelere kavuşturulmuş, gerdanımda ve kulaklarımda bir servet taşıyorum. Tırnaklarım manikürlü, ellerime dün neredeyse bir saate yakın ovularak masaj yapıldı. O masajdan nasibini alan bedenim de rahatlamış durumda. Ama ben değilim. Ruhum değil. Ne rahatım, ne de aynadaki suret bana ait.

Bu ben değilim.

Olamam!

Makyajımı bozmamaya çalışarak ellerimle yüzümü ovuşturuyorum, daha sonra bozulup bozulmadığını kontrol ediyorum. Hala aynı profesyonel ellerden çıkan mükemmel eser.

Kapı çalıyor, kim olduğu umurumda bile değil şu an. Galiba hala şoktayım. Evet, evet. Hala şokta olmalıyım. Bu imkansız. İçeri gelmesini söylüyorum kapıdaki her kimse. Ufak tefek bir kız. Giydiği üniformadan burada çalıştığını anlıyorum. Ama kimin umurunda? Elinde bir kutu var. Küçük, koyu lacivert, kadife bir kutu. Bana uzatıyor. "Sancak Bey gönderdi efendim." Bir perdenin arkasındaymışım gibi hislerim. Ellerim ağır kapağını kaldırıyor, ama onları ben kontrol etmiyorum sanki. Kendi kendilerine bir şekilde hareket ediyorlar işte.

Boynumdaki servet yetmezmiş gibi bir parça da bileğim için gönderiliyor. Bilekliği inceliyorum. Müstakbel kocam göndermiş. Ah, söylemedim değil mi? Oysa nasıl atlarım bu kadar önemli bir detayı? Neyse, bilekliğe dönelim biz. Bileklik güzel. Üç ince zincirden oluşuyor. Üçünün ucunda da yapılan maddeleri farklı üç yıldız var. Birinin gümüş olduğunu düşünüyorum. Diğeri pırlanta. Diğerinin hangi taştan yapıldığı hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Tuhaf. Eskiden gerekli gereksiz her şey hakkında ufacık da olsa bir fikrim olurdu.

İnsan olmak zor zanaat.

"Takmanıza yardımcı olabilirim." diyor kız. Hala burada. Ben onun gittiğini düşünüyordum. Gitmemiş. Hala bu odada. Odadan çıkmamış. Sesli cevap vermiyorum, yalnızca başımı sallıyorum. Bu yeterli oluyor.

Kutunun içindeki zarif parçayı alıyor. Zarif ama israf. Bir bilekliğin bu kadar değerli olması gereksiz.

Kız işi bitince odadan çıkmak istediğini söylüyor. İzin veriyorum. Gidiyor.

ISIRIK SERİSİ ||EMANET||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin